Savaş Özbey

Hayran ol ama takıntı yapma

9 Şubat 2024
Bir uçta Ece Erken, diğer uçta Teoman: Kadını-erkeği yok bu işin. “Takıntılı hayran” kâbusu her an, her yerde tedirginlik ve korku yaşamanıza neden oluyor; hayatı zindana çeviriyor. Üstelik, kötü örnek de çok.

Şöhretin en büyük bedellerinden biri takıntılı hayran. Toplumda bu tür rahatsızlıkları olan insanlar zaten var. Ama meşhur olunca paratoner gibi üstünüze çekiyorsunuz işte bu tipleri. Sadece mektup atsa, bütün konserleri en önden izlese falan tamam. Hatta bir yere kadar sempatik bile.

Ama kapılara dayanmalar, telefon numarasını bulup taciz ve tehdit etmeler... Bunlar insana hayatı zindan edebilir. Sokakta, çarşıda, pazarda rahat değilsiniz. Sürekli dönüp arkanıza bakıyorsunuz. Sadece kendinize değil, yakınlarınızdan birine de zarar gelebileceği endişesi taşıyorsunuz.

Bu kâbusu yaşayanlardan biri Ece Erken. Zaten acılı ve yalnız bir kadın.

Eşi Şafak Mahmutyazıcıoğlu korkunç bir şekilde öldürüldü kısa süre önce. Ece bir yandan da kendisine 3 yıldır musallat olan takıntılı hayranıyla uğraşıyor.

Telefon mesajlarıyla başlayan taciz ve tehditler üzerine suç duyurusunda bulunmuş, takıntılı hayran E.Ç. şizofreni hastası teşhisi konularak akıl hastanesine kapatılmıştı.

Şimdi serbest kalır kalmaz soluğu yine Ece Erken’in kapısında almış. “Seni dağa kaldıracağım” diye tehditler savuruyormuş. İsyanında haklı Erken:

Yazının Devamını Oku

Bir cenazenin perde arkası

8 Şubat 2024
İddia ediyorum ki Türkiye’de en iyi çalışan mekanizmalardan biri cenaze işleri. Belki de en iyisi. Hocasından mezar kazıcısına, cenaze arabasından buggy’ye, komşusundan esnafına inanılmaz bir organizasyon ve profesyonellik var.

7 yıllık eziyetli bir sürecin ardından, babam Fahri Özbey’i cuma sabahı kaybettik. KOAH hastasıydı.

Akciğerlerinizin yeterli çalışmaması ve nefesinizin size yetmemesine neden olan, illet bir hastalık bu.

Çoğunlukla sigara yüzünden. Babam da uzun yıllar sigara içmişti ama bence asıl neden yaptığı işti. Blok mermerleri alıp apartman basamaklarına, mutfak tezgâhlarına döşenecek şekilde kesme işi yapıyordu.

Dev testerelerin dönerken havaya püskürttüğü ıslak mermer tozlarını solumuştu senelerce. Demek ciğere beton atmış o tozlar...Zor bir hastalık bu.

Her krizde, hastalığın her atağında mevzi kaybediyor, bir adım geriye düşüp, kaldığınız yerden devam ediyorsunuz mücadelenize. 30 güne varan sürelerde birçok kez entübe edildi.

Hastaneye yetiştirene kadar gözümün önünde cildi kararıp, gözleri grileşip defalarca boğuldu babam.

En son seferinde kalbi artık oksijensizliğe dayanamadı ve üç kere durdu. Ellerimle yıkadım, ellerimle istirahatgâhına koydum.

Mekânı cennet olsun ama konumuz bu değil. Konumuz,

Yazının Devamını Oku

Güle güle Mario Abi

1 Şubat 2024
Türkçe emektarı ve İstanbul sevdalısı yazar ve akademisyen Mario Levi’yi kaybettik. Bundan yaklaşık 1 yıl önce “O mu Bu mu?” formatıyla bir söyleşi yapmıştık kendisiyle. Asırlara dayanan İstanbulluluğunu, 6 dil bilmesine rağmen “Benim en derin vatanım” diyerek eserlerini yazdığı Türkçeyi, Kadıköy ve Fenerbahçe tutkusunu konuşmuştuk. O uzun röportajdan küçük ama bilge alıntılarla anıyoruz kendisini...

◊ 6 dil bilmenize rağmen “Benim en derin vatanım Türkçedir” diyerek Türkçe yazdınız. Türkçe, yumuşak sesli bir anne mi, otoriter sesli bir baba mı olurdu?

- Yumuşak sesli bir sevgili diyelim. O da anne yerine geçebilir zaten. Zaman zaman beni kızdırıyor ama o kadarı da olacak artık!

◊ Hayatınız bir film olsa macera mı olurdu, romantik komedi mi?

- Macera ihtimali fena değil. Kendine göre bir macera. En doğrusuysa şu: 20’li, 30’lu, 40’lı yaşlarımda hayatım aslında bir trajedi. Şimdi 60’lı yaşlarımda tam bir komedi.

◊ Zaman makinesi icat ettiniz, nereye giderdiniz: Geçmişe mi, geleceğe mi?

- Geleceğin bugünden daha iyi olabileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Geçmişin bir yerlerindeyse sadece kısa bir süreliğine bulunmak isterdim. 19’uncu yüzyılın sonlarıyla 20’nci yüzyılın başlarında İstanbul ve Selanik’te, 1950’li yıllarda Paris’te, 11’inci veya 12’nci yüzyıllarda Endülüs’te.

◊ Sofrada hangisine tahammül daha zordur: Obura mı, gevezeye mi?

Yazının Devamını Oku

İtalya’da çalış, TC’ye öde

31 Ocak 2024
Türkiye’de başladığı oyunculuk kariyerine İtalya’da devam eden Can Yaman’ı megalomanisinden, kontrolünü sağlayamadığı öfkesinden dolayı çok eleştirdim. Ama yiğidi öldür hakkını yeme: Şimdi alkış zamanı...

Başrol oynadığı “Sandokan” gibi dizilerden, reklam filmlerinden, çıkardığı parfüm markasından yüz milyonlarca euro para kazanan ünlü oyuncu yatırımlarını Türkiye’ye yapıyormuş.

Gazeteci Müge Dağıstanlı’nın bildirdiğine göre vergisini de Türkiye’ye ödüyormuş. İtalya’da çalışıp vergisini Türkiye’de ödemek nasıl oluyor, işin bu mali kısımlarına aklım çok ermiyor ama kocaman bir bravo Yaman’a.

Babalar sözünü tutar

Yerel seçimler öncesinde partiler aday açıklama ve propaganda çalışmalarına son hız devam ediyor.
En son Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eskişehir’de gençlerle bir araya geldi.
Erdoğan açılan bir pankart üzerine Pantene Altın Kelebek’te yapılan bir konuşmayı sözlerine ekledi.

Yazının Devamını Oku

Astronotumuzu nasıl karşılayacağız

30 Ocak 2024
Alper Gezeravcı 2 Şubat’ta Dünya’ya dönmüş olacak. O bir kahraman. O bizim Yuri Gagarin’imiz, Neil Armstrong’umuz. Bundan yüzyıllar sonra bile Türk uzay tarihi yazıldığında en tepede onun ismi olacak.

Uzay fotoğrafçısı Uygar Mitat, Türk astronot Alper Gezeravcı’nın da içinde bulunduğu Uluslararası Uzay İstasyonu, Ay’ın önünden geçerken videosunu çekti.
Eskişehir’den çekilen görüntü sosyal medyada 7 milyon insana ulaştı. Uzay fotoğrafçısı astronotumuz Türkiye’ye döndüğünde kendisiyle tanışmak istediğini söylüyor.
Sahi nasıl karşılayacağız uzayda giden ilk vatandaşımızı?
Gezeravcı, 14 günlük misyonun ardından 2 Şubat’ta dünyaya dönmüş olacak.
Prosedür nasıl işler, bilmiyorum. Belki sağlık kontrollerinden falan geçmesi gerekebilir. Ama bir aksilik olmazsa 3 Şubat’ta yurda dönebilir Gezeravcı.
Bence güzel bir karşılama hazırlamamız gerek ilk astronotumuza.
Çünkü o bir kahraman.

Yazının Devamını Oku

Aynı ruhta iki kez yıkanılır mı?

26 Ocak 2024
“Aynı kişiyi asla ikinci kez bulamazsınız. Aynı kişide bile...” Gelin sunucu Nursel Ergin’in bilgelik dolu bu paylaşımını masaya yatıralım. Çünkü eskiden dübeş düştüğünüz biriyle zaman içinde 2-1 denk gelebiliyorsunuz. Artık birlikte ne kapı alabiliyorsunuz, ne rakip pulu kırabiliyorsunuz...

“Gelinim Mutfakta” programından hatırlayacağınız sunucu Nursel Ergin ilginç bir portre. İş insanı Murat Akyer ile 2017’de evlenmiş ama geçen yıl ayrılmıştı. Fakat boşanmanın üstünden 6 ay ya geçti ya geçmedi, tekrar bir araya geldiler. Boşanmada her iki tarafın da haklı yanları olabilir ama birbirlerinin kıymetlerini anladılarsa eğer, geçmiş hatalardan ders alabildilerse ne mutlu onlara. Allah bir yastıkta kocatsın.



En son sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı Nursel Ergin. “Tam şu an olmak istediğin yeri göster” başlığının altına şöyle yazdı güzel sunucu:
“Aynı kişiyi asla ikinci kez bulamazsınız. Aynı kişide bile.”
Bazı kafa karışıklıklarına neden oldu bu paylaşım. Murat Akyer’e bir gönderme olup olmadığı tartışıldı.
Ben pek öyle algılamadım açıkçası. Üstelik aklıma çok ünlü başka bir sözü getirdi. Filozof Heraklitos’un “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” sözünü. Ne anlama geliyordu bu veciz? Şu: Tabii ki aynı nehirde tekrar yüzebilirsiniz. Ama köprülerin altından çok sular akmıştır. Artık ne nehir aynı nehirdir ne de siz aynı siz...

Yazının Devamını Oku

Ege’nin iki yakasını bir araya getiren meze

25 Ocak 2024
2024 Michelin Rehberi’nin “Genç Şefi” seçilen Ulaş Durmaz henüz 24 yaşında.

Yeniköy’deki The Red Balloon’un head chef’i.
Geçen gün çok özel bir etkinliğe ev sahipliği yaptı: Mekânında babasını ağırladı.



Çünkü babası da bir şef. Ayvalık’ta bir restoranı var.
Kendisi de doğma büyüme Ayvalıklı olan Ulaş, “Büyük sofralarda özümsediğim lezzetleri, küçük yaşlardan itibaren profesyonel olarak öğrenmek için yaklaşık 15 yaşında mutfağa adım attım” diyor.
Baba-oğul harika lezzetler hazırladılar. Bunlardan biri de “mübadil” adını verdikleri mezeydi.


Yazının Devamını Oku

Pavyonların gerçek yüzü

24 Ocak 2024
Yarın akşam Kanal D’de yayınlanmaya başlayacak olan “İnci Taneleri” dizisi daha başlamadan fırtına gibi esmeye devam ediyor. Dizinin fragmanında Hazar Ergüçlü’nün yaptığı pavyon dansının kursu bile açıldı. Kıyafetler yok satıyor. Milliyet’ten Hande Atılgan, ilginç bir işe imza atıp 15 yıldır konsomatrislere dans dersi veren Metin Han ile konuşmuş. Çok çarpıcı başlıklar var. Gelin kalem kalem inceleyelim...

 Metin Han’ın tıp fakültesinde okuyan, devlet memuru olup, haftanın bazı günleri gizlice pavyonda çalışan öğrencileri bile varmış. Düşünsenize, siz evladınız okuyor, doktor olacak sanarken o geceleri pavyonda konsomatrislik yapıyor. Yahut devlet dairesinde yanınızda oturan kişi, akşamları bambaşka bir kişiliğe bürünüyor. Hayret edilecek bir şey. Peki hiç tanıdıklarıyla karşılaştıkları falan olmuyor mu pavyonlarda?

 Metin Han, “Hobi amaçlı bir kadın gelip de ders almadı daha benden, hepsi bu işte çalışıyor” diyor. Ben sahnede yapılan o dansların hep doğaçlama olduğunu sanırdım. Demek ki pavyonda çalışabilmek için önce bir dans eğitimi almak şartmış.

 Metin Han sıkıştırılmış bir eğitim veriyormuş: “Aslında aylar sürecek eğitimi, o kadar vakitleri olmadığı için altı saate indirdim. Çünkü ikinci şansları yok...” 15 yıldır hiç ikinci kez gelip dans dersi olan çıkmamış. Yani temel eğitimi alıyorsun, pratiği sahnede yapıyorsun. Eğer konsomatris o dansı kıvıramazsa bir daha giremiyormuş oralara.

 Metin Han pavyonların eskisi gibi bir kere girdin mi bir daha çıkması mümkün olmayan yerler olmadığını anlatmış. Dans dersi için gelen her kadın bu işi geçici olarak düşünüyormuş. Çoğu mecburiyetten çalışıyormuş. E tabii mecburiyetten. Yoksa kim gönüllü olarak sarhoşların ağız kokusunu çekmek ister?

 Pavyon sosyolojisi bölgelere göre değişiyor belli ki. Metin Han’ın Ankara’ya şehir dışından gelip 2-3 gün otelde kalarak dans dersi alan öğrencileri de varmış. Ankara yöresinde zil oyunu şartmış mesela. Kaşık oyunu şart değilmiş ama konsomatris onu da bilirse avantajmış. Hazar Ergüçlü zil oyununu gayet başarılı yapıyor. Bakılım kaşıkla da oynayacak mı?

 Hazar Ergüçlü’nün, Anadolu Ateşi dans grubunun eğitmeni Elif Erol’dan ders alarak diziye hazırlanan dansını da değerlendirmiş Metin Han. “Dansın yorumlamaları güzel” diyor. Sadece gerçek hayatta kıyafetler daha transparanmış. Hazar Ergüçlü’yü şimdiye kadar biri kırmızı, diğeri siyah, iki mini elbiseyle gördük. Belki ilerleyen bölümlerde transparan da kullanacak.

KONSOMATRİS NEDİR?

Yazının Devamını Oku