Bükre İkizer

Herkes Modacı, Herkes Şarkıcı…

19 Haziran 2020
Dünyanın birçok yerinde benzer konular gündemde olmakla birlikte, ülkemizde de gözlemlediğim hemen hemen herkesin her konu hakkında mutlaka fikri, görüşü ve önerisi olma durumu her geçen gün büyük bir ivme ile artıyor.

Kime bir konu ile ilgili bir şey anlatırsanız -ki sormanıza gerek yok, konuyu açmanız yeterli- hemen size orada o anda akıllarına gelen her şeyi söylemeye başlıyorlar. Sizin konuyu henüz neden açtığınızı anlamadan, sonuçta ne anlatmak istediğinizi ya da nereye bağlamak için mevzuya girdiğinizi bilmeden ve daha da önemlisi onların fikrini sorup sormadığınızı umursamaksızın size derhal o konu hakkında hadlerini aşmanın da ötesine geçmek sureti ile düşündüklerinizin ya da kararınızın ne olması gerektiğini, sizin yerinizde olsalar neler yapacaklarını sayısız öngörü, fikir ve tavsiye ile anlatmaya başlıyorlar.

İnsanların çoğu her konu hakkında öyle kendilerinden emin, rahat ve kolay yorum yapıyor ki ilk bakışta bazen gerçekten bir şeyler bildiklerini sanabiliyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz ki daha kendi işleri, hayatları ya da gelecekleri konusunda gerekli özeni, eğitimi ya da emeği bile harcamayan bu çok bilmişler sizin yıllarınızı verip eğitim alıp, emek harcadığınız, gecenizi gündüzünüze katıp üzerinde çalıştığınız ya da yıllarca okuduğunuz konuda çok rahatça size akıl verebiliyorlar.

Biliyorsunuz ki diğer insanlara oranla biraz daha öne çıkan kıyafetler giyen herkes modacı, sesi olsun olmasın ‘sesin çok güzel sana albüm yapalım’ diyen herkese kanıp doğru düzgün eğitim almadan kendisini sahneye atan herkes ses sanatçısı (aman şarkıcı deyince kızıyorlar), eğitimleri, iş deneyimleri bambaşka olan ama çiçek böcek çekme hevesiyle hobi olarak başladıkları fotoğrafçılığı meslek edinmeye karar veren ama aslında konu hakkında neredeyse hiç bilgisi olmayan herkes fotoğrafçı ve bunun gibi onlarca havalı ve ilgi çeken mesleklerle ilgili bilgisi, tecrübesi, eğitimi olmadığı halde bu mesleklere yıllarını vermiş insanlardan daha çok bildiklerini düşünen herkes ‘biri’ oluyor.

Tabii ki isteyen istediği zaman iş değiştirebilir. İnsanların tercihleri zevkleri ve hayata bakış açısı değişebilir, gelişebilir. İsteyen herkes üzerinde çalışarak her konuda başarılı olabilir. Ancak sadece heves ettikleri için, eğitimini almadıkları, detaylarını ve kurallarını bilmedikleri, iş başa düştüğünde tek başına neyi nasıl yapacaklarını dahi bilmedikleri, hiçbir emek harcamadıkları bu eğlenceli diye addedilen ve zaten doğuştan herkesin kolaylıkla ve kendiliğinden yapabileceğine kanaat getirdikleri meslekleri ve o mesleklere yıllarını veren insanları hiçe sayarak kendilerini ortaya atmakta sakınca görmüyorlar.

Böyle insanlarla karşılaştığınızda derin nefes alın, gülümseyin, hemen anlatmaya çalıştığınız konudan vazgeçin. Ortamı germeden, kabalık yapmadan, kimseyle sözlü bir münakaşaya girmeden gerekli olduğu süre karşınızdakini dinliyormuş gibi yaptıktan sonra olay yerinden usulca uzaklaşın. Kimseyi eğitmeye, haddini bilmeyen birine had bildirmeye, sizden talep edilmedikçe birine akıl vermeye yeltenmenin faydasız ve sonuçsuz süreçlere yol açacağını anımsayın. Ve en önemlisi bildiğiniz, eğitimini aldığınız, üzerine kafa patlattığınız, gece gündüz uyumadan zaman, emek, hayat, para vs. harcadığınız o değerli mesleğinizde hak ettiğiniz yere gelmenizde bu tip insanların saçmalıklarına rağmen nasıl da zirveye doğru emin adımlarla ilerliyor olduğunuzu asla unutmayın.

İleriye bakın. Geride kalanlar her zaman sizi takip edeceklerdir.

 

Bükre İkizer

Yazının Devamını Oku

Maske Güzelliği/Yakışıklılığı Gizliyor mu?

14 Haziran 2020
Son günlerde maske konusunda hepimiz çeşitli izlenimler içindeyiz. Son yazımda da bahsettiğim gibi aslında adam akıllı maske takan kişi bulmak neredeyse imkansızdı ki yaptırım arttırıldı.

Hem yaptığım uzun yürüyüşler hem köpek gezdirmek için yürüyüş haricinde ortalama üç dört defa dışarı çıkışlarım hem de alışveriş için mahallede yürürken gördüğüm insanların maske konusundaki duygu ve düşüncelerini, bu maskeyi takmanın onlara nasıl hissettirdiğini merak ettiğimden, kendi çapımda yaptığım görüş alışverişlerinden anladığım kadarı ile en önemli konu güzelliklerinin ya da yakışıklılıklarının gölgelendiği.

Erkeklerin maske konusunda kadınlara oranla daha negatif olduğu konuşuluyor ama bence kadınlar süslerine çok daha düşkün olduklarından maskeyi tam anlamıyla kullanma konusunda biraz daha hassaslar. Maskeyi taksalar bile çenelerinde tutmayı tercih etme noktasında ciddi bir tutarlılık sergiliyorlar.

Bir kadın olarak bana da anlamlı gelen bu gerekçeye gülümseyerek karşılık verdiğim halde maskem yüzünden büyük ihtimalle gülümsediğimi görememeleri ile sonlanan muhabbetlerimizden çıkarttığım tek konu bu değil tabii ki. Büyükçe bir kesim de hastalık mevzuunun çok abartıldığını, zaten hepimizin bu hastalığı geçireceğini ve hatta büyük ihtimalle geçirmiş olduğumuzu belirtiyorlar. Yani yasal yaptırımlar açısından maske taktıklarını söylüyorlar. Devamlı maske ile nefes almanın ne kadar sağlıklı olduğu da yeterince araştırılmalı diye düşünmekle birlikte, özellikle insanlarla kalabalık yerlerde bulunduğumuzda takılmasının gerekliliği sanırım tartışmaya açık bir konu olmaktan çıktı.

Ancak güzellik ve yakışıklılığı gizleme noktasına gelince, sağlık söz konusu olduğunda biliyorsunuz ki ne güzellik ne yakışıklılık ne nasıl göründüğümüz ne de maske ile rahat edip etmediğimiz gibi kişisel düşüncelerimizin bir önemi kalmıyor. Maske takıyor olmamızın asıl ve en önemli sebebi, olası öksürük hapşırık gibi durumlarda karşımızdaki kişiyi koruma açısından birebir etkileşimde işe yarıyor olması.

Her ne olursa olsun maskemizi yanımızda bulundurmamız ve insanların bulunduğu yerlerde kesinlikle takmamız gerekiyor. Bunu yapmamızın gerekliliğini anlamamız için para cezası uygulanmasına gerek kalmamalı. Normal düşünme yetisine sahip herkesin gayet rahat anlayabileceği ve uygulayabileceği basit bir davranış şekli.

Hayatınızın erkeği ya da kadını ile karşılaştığınızda yüzünüzde maske olmasının ya da olmamasının bir etkisi olmayacağına emin olabilirsiniz. Eğer kaderinizde biri varsa ve hayatınıza girecekse, maskeli maskesiz, makyajlı makyajsız, muhteşem giyindiğiniz ya da günlük kıyafetlerle öylesine takıldığınız anları beklemeksizin, doğal akış içinde kendiliğinden ve olması gerektiği gibi o kişi hayatınıza girecektir.

Dolayısı ile öncelikle size yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkalarına yapmayarak, kendinizi ve karşınızdaki insanları koruyarak bu süreci en düzgün şekilde atlatmaya bakın. Maske konusundan çok daha önemli konuları gündemlerimize alma zamanı çoktan geldi.

INSTAGRAM

Yazının Devamını Oku

Yeni Normali Yanlış Anlayanlar

6 Haziran 2020
Sonunda COVID-19 salgınından dolayı aylardır yaşadığımız mecburi eve kapanmalar bitmiş gibi görünüyor. Acele etmeden, yavaş yavaş normalleşmeye başlamamız gerektiği konusunda yapılan uyarılar halkın sağlığını korumak için sık sık hepimize hatırlatılıyor.

Olası ikinci dalga salgın endişesine karşı herkes duyarlı ve özenli olmaya çağırılıyor. Ki zaten bunların hepsini ülkece hepimiz gayet iyi biliyor ve yakından takip ediyoruz. Ancak görünüşe göre ya duyduklarımızı anlayamıyor ya da durumun ciddiyetini gayet iyi anladığımız halde pek de umursamıyoruz.

Hafta başından itibaren yavaş yavaş açılmaya başlayan mekanlar hepimize moral oldu. Sokakta yürüyebilmenin, bir bardak kahve alabilmenin ne kadar şahane bir şey olduğunu sevinçle anladık. Şu birkaç gün içerisinde gördüğüm kadarı ile işletmeler alınması gereken önlemler konusunda gayet ciddi ve özenli. Ancak müşteri tarafı sanki hiç salgın hastalık yaşanmamışçasına gayet kaldıkları yerden hayatlarına devam ediyorlar. Maalesef yaptırımlar da pek işe yarıyor görünmüyor. Zorunlu kılınan ve para cezası uygulanan maske konusu kimsenin umurunda değil. Yolda yürüyen insanların yarısından çoğu hiçbir şekilde maske kullanmazken, kullananların oldukça büyük bir kısmı da maskeyi sadece çenelerinde bulundurmak sureti ile hastalıktan korunmak ya da korumak için değil, ceza yememek için göstermelik olarak takıyorlar.

Tamam haklısınız çok sıkıldık, acayip bunaldık, açık havayı özledik, normal hayata dönmek için gün saydık durduk ama bakın işte her şey düzeliyor. Ama bir günde değil. Hem kendinizi hem sevdiklerinizi hem de sağlıklı olan diğer insanları herhangi bir riske karşı koruma sorumluluğunda olduğunuzu unutmayın lütfen. Her şeyi unuttuğumuz gibi bu defa yaşadığımız kayıpları ve dünyaca eve kapandığımız ayları hemen bir çırpıda unutmayın. Bu süreçte biraz daha dikkatli, özenli ve düşünceli olmak zorundayız ki daha fazla üzülmeden ve bunalmadan bu hastalık tamamen çekip gitsin başımızdan.

Siz gerekli önlemleri almayanları örnek alacağınıza, onlara örnek olun ki hep birlikte sağlıklı günlere en kısa zamanda kavuşalım. Hadi biraz daha sabır!

INSTAGRAM

Yazının Devamını Oku

‘ZAMAN Her Şeyin İlacı’ mı?

11 Mayıs 2020
Yaşamımızın çeşitli dönemlerinde henüz çocukken hepimize öğretilen ‘zaman her şeyin ilacı’ anlayışının neticesinde birçok şeyi zamana bırakmayı sıklıkla tercih ediyoruz. Her sıkıntıda, istediklerimiz olmadığında, sevdiklerimizle bir araya gelmek isteyip gelemediğimizde, hata yaptığımızda hep bu cümlenin arkasına saklanıyoruz.

Birbirimize akıl verip, telkinde bulunuyoruz; ‘zamana bırak bak göreceksin her şey düzelecek’, ‘zaman her şeyin ilacı’, ‘zamanla her şey düzelecek’, ‘zaman’… Herkesin düşüncesine sonuna kadar saygı duymakla birlikte bu anlayışa katılmıyorum. Evet zaman çok etkili bir süreç. Zaman bize olayları daha uzaktan ve objektif görmeyi sağlayabiliyor. Zaman bize farklı anlayışlara gelmemizde eşlik ediyor. Zaman durumlara alışmamızda yardımcı olabiliyor. Ama hiçbir şeyi iyileştirmiyor. Olmayan bir şeyi olduramıyor. Problemi çözmede bir rol oynayamıyor. Gidenleri geri getirmiyor. Sonuç olarak sadece bir şeylere alışmaya yarıyor. Size değişim için ilham ya da istek vermiyor. Durduk yere bir şeyleri tamir etmiyor.

Hepimiz duygularla, akılla, hislerle, dürtülerle ve birçok özellikle geliyoruz bu dünyaya. Bir defa yaptığımız hatadan ders alamıyorsak, zaman ders almamıza yaramıyor. Gelişmeyen insani değerlerimizi değiştirmiyor. Tecrübe edinmek zamanla doğru orantılı bir şey gibi görünse de tam olarak öyle bir şey değil. Bazen çok kısa zamanda birçok tecrübe yaşayabildiğimiz gibi, bazen de daha aralıklı olarak tecrübelerle karşılaşabiliyoruz. Zaman ve tecrübeyi birbirine karıştırmamak lazım. Tecrübe zaman içinde karşılaştığımız olay ve durumlarla artıyor olsa da ders almadığımız noktada zaman içerisinde edineceğimiz daha fazla tecrübenin işe yaradığı anlamına gelmiyor. Hep söylüyorum tecrübe bir işe yarıyor olsaydı insanlığın bugün yaptığı birçok hatayı yapmıyor olması gerekirdi.

Yaptıklarımızın sorumluluğunu almayı öğrenmemizin, eksikliklerimiz üzerinde değişim için çaba harcamaya niyet etmemizin, hatalarımızdan ders almanın ve objektif çıkarımlar yapmamızın zamanla hiçbir ilgisi yok. Zaman sadece hayatımızdan çalıyor. Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı geri vermemek üzere alıp gidiyor. Hatta hayatımızı aldıktan sonra bize kendiliğinden bakış açısı bile vermiyor. Demek ki zamana değil, beynimizi kullanmaya, duygularımıza odaklanmaya, başımıza gelenlerden ders almaya ve bir saniye bile kaybetmeden yapılması gerekenleri yapmaya başlamaya ihtiyacımız var. Zamanın arkasına saklanmaktan vazgeçip, kendimize yönelmek ve bir şeyleri zamana bırakıp ömrümüzü tüketmenin aksine zaman kazanıp mutlu bir hayata ulaşmak için çalışmaya başlamamız gerekiyor. Hayata bir defa geliyoruz ve kaybedecek bir saniyemiz bile yok. Çoğumuz bunun kıymetini bilemiyoruz. Harekete geçip edindiğimiz tecrübelerden ders alıp, zamanı lehimize kullanmakla, aceleci olmayı birbirine karıştırmayın. Tabii ki bazı şeyler için de zamana ihtiyacımız var. Zamana ihtiyacı olan süreçleri seçebilmek ve bu süreçlerde sabırla beklemeyi de bilmek gerekli. Bu ince ayırımı yapabilmek ve sorumluluklarımızın gerektirdiği şeyleri hemen yapmaya başlayıp hayatımızda daha sağlıklı süreçler ve ilişkiler kurmaya başlayabiliriz.

‘Aman nasıl olsa her şey olması gerektiği gibi’ diyerek sanki olay ve durumlara bilge bir bakış açısıyla yaklaşıyormuş gibi başta kendinize sonra da diğerlerine yalan söylemeyin. Siz farkındalığınızı geliştirip, sorumluluğu alıp, hatalarınızı düzeltmeye en hızlı ve etkili biçimde başlayın. Elinizden gelen her şeyi eksiksiz yaptıktan sonra gerisini zamana bırakmanız gerektiğini unutmayın. Tam olarak bu noktadan sonra ‘her şey olması gerektiği gibi’ düşüncesinde hemfikir olabiliriz. Suçu zamana atmaya son verip ipleri elinize alın. Hayat çok kısa ve hızla tükeniyor. Harekete geçin.

Yazının Devamını Oku

Kafalar Karışık

8 Mayıs 2020
Kuşkusuz evde oturmak hepimize değişik deneyimler yaşatıyor. Bu deneyimlerin içinde daha önce bahsettiğim gibi birlikte yaşadığımız kişilerle daha fazla zaman geçirmek ve onları daha iyi tanımak ta dahil olmak üzere kendimizde bilmediğimiz yanları keşfetmek, neye ilgimiz olup olmadığını anlamak gibi birçok konu var.

Biliyoruz ki bu süreç içe dönme açısından insanlığa eşsiz bir zaman aralığı sağladı. Kendimizi yakından gözlemleme, yeme alışkanlıklarımızın farkına varma, sabır, sessizlik, kendimizle kalma gibi olumlu farkındalıkların yanı sıra aslında ne kadar da tahammülsüz ya da öfkeli olduğumuzu, nasıl kendimize zaman ayırmadığımızı, vücudumuza iyi bakmadığımızı ve ne istemediğimizin de farkına varmamıza vesile oldu.

Sosyal medyadan paylaşılan video ve fotoğraflardan görülüyor ki kadın erkek neredeyse herkes önce kendisini mutfaklara attı. Spora başlayanlar olduğu gibi, düzenli spor yaptığı halde motivasyonu düşüp hareket etmeye uzunca ara verenler, kendi kendine değişik hobiler edinenler ya da hali hazırda aktif sürdürdükleri hobilerini geliştirenler kadar, kaygıya düşüp etraflarına negatif saçanlar, bir köşeye yayılıp hiçbir şey yapmayanlar da bu çerçevenin içinde yerlerini aldı.

Eski sevgililere yazılan mesajlar, dilenen özürler ya da biten arkadaşlıklar da bolca gündemde. Bu enteresan günler uzadıkça kafalar da iyice karıştı. Hiç görüşmeyi bile düşünmediği kişilerle yazışmaya ya da görüntülü konuşmaya başlayanlar, yeni bir aşka düştüklerini sananlar, sevdiklerinden ya da aşık olduklarından soğuyanlar, durduk yere tartışanlar derken ilişkiler bambaşka yönlere doğru ilerliyor.

Böylesine zor ve sıkıcı günlerden geçerken sadece yalnızlık hissinizi tatmin etmek için birileri ile ilişkiye girmeyin. Aslında hiç ilginizi çekmeyen kişilerle boşluktan flört etmeyin. Daha sonra ‘keşke yapmasaydım’ deme ihtimaliniz olan davranışlardan kaçının. Karantina olayını ‘hep birlikte evde oturalım’ şeklinde yanlış yorumlayıp eve arkadaşlarınızı toplamayın. Başta kendinize sonra sevdiklerinize biraz zaman verin ve daha anlayışlı olun. Sizin ne kadar tahammül sınırınız zorlanıyorsa, onların da zorlanıyor. Mümkün olduğunca kendinize zaman ayırıp, özellikle gergin zamanlarınızda kendi kendinize sakinleşene kadar kimseyle konuşmayın. Dayanın artık az kaldı. Evet belki bir günde hayatlarımız eskiye dönmeyecek ama kademeli olarak hayata start vermemize az kaldı. Biraz sabır…

 

Yazının Devamını Oku

Düşünceleri Seçebilmek

30 Nisan 2020
Her ne kadar bazı şeyleri bizler seçemiyor olsak da hayatımızın hemen hemen her alanında birçok şeyi de kendimiz seçiyoruz. Ne yiyeceğimizi, ne giyeceğimizi, nereye gideceğimizi, ne yapmak istediğimizi. Tıpkı olumlu tercihlerimiz gibi olumsuz tercihlerimizde aynı şekilde kendi kontrolümüzde.

Ne istemediğimizi net bildiğimiz ve istemediğimiz için yapmadığımız birçok davranış da var. İstemediğimiz bir yere gitmediğimiz, sevmediğimiz bir şeyi yiyip içmediğimiz, istemediğimiz bir şeyi almadığımız gibi. Basit günlük gibi görünen bu ufak tercihler bizi biz yapan ve aslında kaderimizi oluşturan tercihleri bazen sadece etkiliyor bazen de çok büyük anlamda değiştiriyor. Dolayısı ile tercihlerimiz bizleri biz yapıyor. İster büyük ister küçük olsunlar.

Düşüncelerimizi de kendimizin seçebileceğini biliyor muyuz? Düşlediklerimiz gerçek oluyor. Biz tam olarak neyi düşünmeye ve düşlemeye odaklanırsak hayatımız o yöne doğru yöneliyor ve yolumuz değişiyor. Bunu bilmeden bir ömür yaşayıp ölüp giden büyük bir topluluktan olmamak için bir an önce düşüncelerimizi seçmeyi öğrenmeliyiz. İnancımızı, umudumuzu, sevgimizi ve iyiliği hiçbir an unutmadan, aklımızdaki kaygı ve korkulardan arınmak, iyiye güzelliğe odaklanıp zihnimizdeki öfke, üzüntü, korku ve negatif her türlü düşünceden kurtulduğumuzda hayatımıza sadece olumluları çekebiliyoruz.

Her gün aklınıza kaygı, korku, endişe, üzüntü içeren negatif düşünceler geldiğinde hemen uyanın! Onları düşünmemeyi tercih edebileceğinizi, tıpkı kıyafetlerinizi seçebildiğiniz gibi düşündüklerinizi de seçebildiğinizi anımsayın. Bu düşünceleri derhal aklınızdan çıkartın ve yerine düşlerinizi koyun. Düşleyin. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi yaşamak istediğiniz şekilde düşleyin. Zaten o şekilde yaşıyor olduğunuzu görün. Bunu her gün düzenli bir şekilde yaptığınızda, kısa süre sonra hem bunun kalıcı olduğunu hem de hayatınızın nasıl da muhteşem bir şekilde değiştiğini göreceksiniz.

Başkalarını suçlamayı bırakın ve düşüncelerinizi kontrole alın. Başınıza gelen hiçbir şey başkası size bir şey yaptığı için olmuyor. Korktuklarınız başınıza geliyor, hep aynı insanlar sizi buluyor, hep bir problem çıkıyor. Çünkü ya korkuyorsunuz ya problemleri çekiyor ve hayatınıza kabul ediyorsunuz ya da hep bir bahane buluyorsunuz. Sonuçta kurban rolü oynayarak kaostan besleniyor ve üzerine de söyleniyorsunuz. Düşüncelerinizi değiştirip hayatınızı değiştirmeye hemen başlayın ya da söylene söylene aynı kötü filmde başrol olarak oynamaya devam edin.

 

Yazının Devamını Oku

Bugün Atatürk’ten Bir Armağan

24 Nisan 2020
23 Nisan artık hepimizin bildiği gibi bir tek Türkiye’de kutlanan ve çocuklarımıza Ulu Önder Atatürk’ün armağan ettiği o en önemli bayram. Neden mi bu kadar önemli? Çünkü çocuk demek gelecek demek. Umut demek, neşe demek… Çocuk demek ilerideki anne demek, baba demek. Yani yeni nesiller demek… Çocuk demek sevgi ve emek demek… Aslında çocuk demek sen demek, ben demek, dün demek, bugün demek, yarın demek…

Toplumca çocuklara ne kadar önem, özen, ilgi, alaka veriyoruz? Bu soruyu görür görmez tabii ki aklınıza hemen Türkiye toplumu gelecek ama ben Dünya toplumundan bahsediyorum. Evet bu kocaman Dünya’da çocukların gelecekteki bizler, yarınlar olduğunun ne kadar bilincindeyiz? Çocuklara ayak bağı olarak mı yoksa birer birey olarak mı bakıyoruz? Onları gerçekten anlıyor muyuz yoksa çocuk deyip geçiştiriyor muyuz? Çocukluğumuzda yaşadığımız sıkıntı ve acıları (maddi ya da manevi) onlara da yaşatıyor muyuz yoksa onları sıkıntılardan korumaya mı çalışıyoruz? İdealimizde olamadığımız kişiler yapmaya mı çalışıyoruz yoksa olmak istedikleri gibi olmalarına destek mi oluyoruz? Hayallerinin ve heyecanlarının ortakları mıyız yoksa onları hayallerinden (isteyerek ya da istemeyerek) kopartanlar mıyız?

Çocuk aslında başlı başına uçsuz bucaksız sihirli bir dünya. Umut, sevgi, eğlence, mutluluk, huzur ve merak barındıran, henüz negatif bilgilerle kirlenmemiş tertemiz bir bilinç. Yapabileceklerinde sınır olmayan çünkü sınır nedir bilmeyen, hiçbir kaygısı olmadan her şeyi söyleyebilen çünkü özgürlük adına kendi olmaktan ödün verme ihtiyacı olmayan, ağız dolusu gülen çünkü korkuları olmayan muhteşem bir potansiyel.

Kendi çocukluklarınız ne kadar iyi ya da kötü olursa olsun, sizler iyi anne babalar olmaya odaklanın. Size yapılan kötü şeyleri yapmamaya, iyi şeyleri arttırarak çocuklarınızın mutluluklarına mutluluk katmaya çalışın. Onların her şeyden önce birer birey olduklarının bilincine varın. Dünyaya gelmelerine vesile olduğunuz için onları sahibi olduğunuz eşyalar sanmayın. Hayat yolculuklarında yol gösteren, ellerinden tutan rehberler olun. Onları eşsiz çiçekler gibi sarıp sarmalayın. Onlara kalbinizi açın ve dünyanıza alın. İçinizdeki çocukla onları tanıştırın…

23 Nisan öncelikle tüm çocuklara ve içindeki çocuğu koruyabilenlere kutlu olsun!

Yazının Devamını Oku

Belirsizlikle Nasıl Başa Çıkacağız?

22 Nisan 2020
Belirsizlik en çok kaygıya neden olan sebeplerden biri. Herhangi bir durumun kötü dahi olsa öngörülür olması insanları belirsizlikte kalmaya göre çok daha fazla rahatlatıyor. Belirsizlikle başa çıkabilmek hatta belirsizlikte kalabilmek gerçekten zor ve ciddi farkındalık ve teslimiyet gerektiren bir özellik. Uygulanması da maalesef ki hiç söylendiği kadar kolay değil. Ancak belirsizlikle başa çıkmayı öğrenmek ve bunu sürdürülebilir kılmak mümkün.

İnsanoğlu günümüzde medeniyetle, teknolojinin gelişmesiyle, hesaplamalarla ve deneyimlerle neredeyse her şeyi kontrol edebildiğini, ön görebildiğini ve birçok şeye karar verebildiğini düşünüyor. Ki öyle de oluyor gibiydi. Ama özellikle bu günlerde hep birlikte gördük ki o kadar da her şeyi bilemeyebiliyormuşuz. Hesaplar, planlar, ön görüler ve hatta önlemler bile yetersiz kalabiliyormuş. Hiç aklımıza gelmeyen, beklemediğimiz, ön göremediğimiz, çaresiz hissettiğimiz hatta evden bile çıkamadığımız bu günlerde çok büyük bir tekamülün eşiğinde bütün Dünya olarak toplandık birbirimize bakıyoruz. Tam olarak çözümü bile henüz bulunmayan bir virüs hayatı durma noktasına getirdi. Elimiz kolumuz bağlı neler olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz. Ve bu sürecin uzamasıyla gerilip, birbirimize sarıp, ufak hesaplarla kafa yürütmeye çabalıyoruz. Ancak tam bu noktada öğrenmemiz gereken en önemli konuyu gözden kaçırmamamız lazım. Sakin olmayı ve sürece teslim olmayı. Henüz olmamış hiçbir şey için kaygılanmamakla işe başlayıp, elimizden gelen bütün özeni göstermekten başka bir seçeneğimiz yok.

Sinirlenmek, gerilmek, tepki göstermek, sızlanmak içinde bulunulan bu süreci değiştirmediği gibi hem kendimizi hem de etrafımızdakileri negatif etkilemekten başka hiçbir işe yaramıyor. Biliyorum ‘söylemesi kolay’ diyorsunuz ama söylemesi hiç te kolay değil. Yaşaması ise zordan da öte. Ama an itibari ile yapmamız gereken tek şey sakinleşmeye odaklanmak. Her ne olacaksa hepimize olacak. Dolayısı ile yalnız değilsiniz. Ve her zaman her şey biz ne yaparsak yapalım olması gerektiği gibi olduğundan, yine öyle olmaya devam edecek.

Peki bizler ne yapacağız?

Önce kendimize sonra çevremizdeki sevdiğimiz sevmediğimiz herkese anlayış ve hoş görü ile yaklaşacağız. Alınması gereken bütün önlemleri alıp birlik olarak bu sorunla savaşmaya tüm gücümüzle devam edeceğiz. Üretmeye odaklanacağız. Aynı evin içinde bulunduğumuz insanlara ilk önce saygı gösterip özel alanlarına müdahale etmeyeceğiz. Çocukları ve yaşlıları ruhsal ve fiziksel şiddetten koruyacağız. Hayvanları gözetip besleyeceğiz. Bu negatif durumdan doğru çıkarım yapacak insanlara ve doğaya nasıl haksızlık ettiğimizi fark edip bunları tekrarlamamak üzerine çalışmalar yapacağız. Yani sorumluluğu hep birlikte üstleneceğiz. Hayatın aslında sevgi, aşk, ilgi, özen ve manevi değerler üzerine kurulu olduğunu hatırlayacak, bunları geri kazanmak için yapmamız gereken şeyleri belirleyip harekete geçeceğiz. Yapmamamız gerekenleri ise tamamen hayatımızdan çıkartacağız. Bu süreci lehimize nasıl çevirebiliriz? Nasıl daha iyi insanlar olabiliriz? Dünya’yı daha yaşanır nasıl yapabiliriz? diye düşüneceğiz. Sakince kendimize dönüp, elimizden gelen her şeyle bu olayın bizlere anlatmak istediği mesaja odaklanıp kendimizi iyileştirmeye başlayacağız ki yeni hayat tertemiz ve güvenle önümüze serilsin.

Evet biliyorum yazması kolay. Ama yapılması da mümkün şeylerden bahsediyorum. Zor evet ama bir yerden başlamak lazım. Artık bahane bulacak ya da geçiştirecek noktayı geçtik. Gerçeklerle yüzleşip, sorumluluğu alıp yola çıkma zamanı.

Değişim bireyden başlar.

Sen değişirsen çevren değişir, Dünya değişir.

Değiş ki, her şey değişsin!

Yazının Devamını Oku