Yonca Tabak

Her evde bir buhar makinesi

12 Şubat 2016
Alerji mi? Sıkıştıkça buhar ver, ama nereye kadar?

Her 5 çocuktan birisinin alerjik, her 10 çocuktan birisinin astım olduğu ülkemizde yeni bir “trend” var. “Çocuk öksürük krizine mi tutuldu, nefes darlığı, hırıltı mı duyuluyor, eve al bir buhar makinesi (nebulizatör), sıkıştıkça kullan. İki tane nefes açıcı ilacı karıştır sıkıştıkça acile gitme boşuna, evde ver ilacını. Sonra da kes ve bekle bir sonraki atağı. Yine mi sıkıştı, bir daha ver buharı. Bekle, nasılsa ergenlikte geçecek”

Eminim birçoğunuza tanıdık geldi bu uygulama. Maalesef çocuk doktorlarımızın da teşvik ettiği bu yöntem artık daha ilk bronşit atağını geçiren çocuklara bile önerilir oldu. Hatta çoğu zaman hastalığın doğru adı telaffuz edilmekten bile kaçınılıyor. Astım birçok anne babanın duymak istemediği bir kelime. “Benim çocuğum astım mı şimdi?” bu tanımı kullandığımızda birçok anne babadan gelen doğal bir tepki. Bu yüzden de çoğu zaman doktorlar bu teşhisi değil, tam olarak ne olduğu belli olmayan ancak ailelere daha kabul edilebilir ve yumuşak gelen, “Zatürre başlangıcı” ya da “Alerjik bronşit” tanımını kullanıyor. Toplumda alerji, astımdan daha masum bir hastalıkmış gibi algılanıyor. “Alerji bu canım, nasılsa büyüdükçe geçer” cümlesi kurtarıcı cümle niteliğinde birçoğunuzun gözlerini gerçeklere kapatmasına neden oluyor. Peki, alerji büyüdükçe geçer mi? Emin misiniz?

Her ne kadar aileler gözünü kapatıp, bu tedaviyi yapmaya devam etse de, bir tarafları durumun işlevsizliğinin farkında oluyor. “Buhar ver, ver nereye kadar ?” sorusu her atakta kafalarında çınlıyor. İçin için bir arayış, bir çare umudu, tüm anne baların gözlerinden okunuyor. İşte bu yazı bu arayışa cevap olarak geliyor. 

Öncelikle, bu durumdan kurtulmanın ilk adımı hoşunuza gitmese de durumla yüzleşmekten geçiyor. Eğer evde verdiğiniz nefes açıcı buhar tedavisi çocuğunuza iyi geliyor, öksürük krizini hafifletiyorsa, hırıltıyı geçiriyorsa, anlayın ki çocuğunuzun bronşları spazm haline gelmiş ve ilaç bunu gevşettiği için rahatlatıyor. Eğer göğse inme ya da bu tip bronşit atakları, yani bronşların belli aralarla tıkanması hali, ilaçlı buhara ihtiyaç duyulan öksürük, hırıltı atakları yılda 1-2 den fazla yaşanıyorsa, anlayın ki çocuğunuz astım. Astım teşhisinin başka bir yolu yok. Biz çocuk alerji uzmanları da astımı böyle öyküden hareketle teşhis ediyoruz. Tüm dünyada da teşhis aynı şekilde konuyor. Eğer bir öksürük, hırıltı, nefes açıcı buhara olumlu yanıt veriyorsa bu bir astım atağıdır. Nefes açıcı buharın iyi geldiği başka hastalık yok.

Çocuk henüz olgunlaşmamış yapısı gereği, bronş düzeyinde de gelişmekte olan bir varlıktır. Dolayısıyla çocuk ne kadar küçükse bronşların tıkanmaya meyli o kadar fazla olmaktadır. Bu yüzden de ergenliğe doğru bronş yapısı geliştikçe, kıkırdaklar olgunlaştıkça astım ataklarına bağlı daralma daha az olur. Ergenlikte astımın geçeceği bilgisi buradan çıkmıştır. Ancak bilinmesi gereken, ergenlikte her iki çocuktan birinin astımı atlatamadığıdır. Diğer bir deyişle astımın ergenlikte geçme olasılığı yüzde 50. Ergenlikte hastalığı atlattığı düşünülen bir grup çocuğun ise 30’lu 40’lı yaşlarda yeniden astım atakları geçirmeye başladığı görülmektedir.

Neden bazı çocuklar astımı atlatıyor da bazıları atlatamıyor. İşte bu noktada cevap astımın alerjik olup olmadığında yatıyor. Eğer altta bir alerji varsa, örneğin bir gıda alerjisi, bir ev tozu alerjisi veya polen alerjisi, alerji büyüdükçe geçmiyor. Tam tersine kartopu gibi zamanla büyüyor. Bir yaşında sadece inek sütü alerjisi varken, çocuk dört beş yaşlarına geldiğinde ev tozu alerjisi ekleniyor, bir bakılıyor ki, ergenlik geldiğinde ev tozu alerjisinin yanına bir de polen alerjisi de eklenmiş. Cevaba geri dönersek, astım ergenlikte geçer gibi yapsa da, alerji kökten tedavi edilmediğinde, astım ileride nüks ediyor.

Alerjinin kökten çözümü var mı ki, diye pek çoğunuzun aklından geçtiğine eminim. Alerjinin tedavisi olmadığına dair köklü bir inanç, pek çoğunuzun evde sıkıştıkça buhar tedavisi verip, çaresizce ergenlikte atlatacağına dair kör bir inançla beklemesine neden oluyor. Güzel haber ise, evet alerjinin tedavisi var. Hem de yüz yıllık geçmişi olan en eski alerji tedavisi; Aşı tedavisi. Aşı tedavisi çocuğun astım ataklarına neden olan, alerjik maddeye alıştırılması işlemidir. Günümüzde iğne aşının ani alerjik yan etkilerinden endişe edildiği için ve çocuklarda haftada bir iğne olmak tercih edilmeyen bir uygulama olduğu için, çok daha güvenli ve etkili Dilaltı damla aşılar geliştirildi. Şu an için tüm dünyada en çok tercih edilen alerji tedavisi olan dilaltı aşılar, 20 yıldır ülkemizde de başarı ile uyguladığımız bir tedavi.

Yazının Devamını Oku

Sınıfta tüm çocuklar hasta bizimkine bir şey olmuyor!

5 Ocak 2016
Hemen hemen her çocuğun okullarda bir şekilde aksırıp tıksırdığı, öksürdüğü, neredeyse sağlam çocuğun olmadığı ve bunun normal olduğuna hepiniz inandınız.

Yeni yılın girişi herkeste yeni başlangıçlar arzusu uyandırıyor. Sağlıkla ilgili de biliyorum ki, birçok anne babanın dileği bu sene çocuklarının daha az hasta olması. Hepimizin, çocuklar için dileği bu. Ancak dilekler sadece dilemekle gerçekleşmiyor. Bugüne kadar yapmadığınız bir şeyler yapmanız lazım. Bugüne kadar çocuğunuzun hasta olmasına neden olan durumları fark edip değiştirmekten geçiyor değişiklik ve güzel dileklerin gerçek olması. İşte yeni yılın ilk makalesi ile birlikte hepinizi çocuğunuzun beslenme alışkanlığını değiştirmeye davet ediyorum.

Okullarda hemen hemen her çocuğun bir şekilde aksırıp tıksırdığı, öksürdüğü, neredeyse sağlam çocuğun olmadığı ve bunun normal olduğuna hepiniz inandınız. "Ne yapalım, kış ayları, hastalıklar bulaşıyor" deyip, hasta oldukça çocuğunuzu doktora götürmeyi, vitamin şurupları vermeyi seçtiniz. Ama hala çocuklar hasta. Neden? 

Nedeni sınıflardaki birçok hasta çocuğun hastalığı aslında bir diğer çocuktan kapmıyor olması. Çocuk toplumunda her 3 çocuktan birinde gizli, fark edilmeyen reflü olduğuna dikkat çekmek isterim. Çocuk mide yapısı, bütün gelişmekte olan organlar gibi 18 yaşına kadar zamanla olgunlaşır ve tam kapasite mide başını tutar hale gelir. Dolayısıyla, bu yaş altındaki birçok okul çocuğunun, siz fark etseniz de etmeseniz de midesi gevşek. Bu da demektir ki, her çocuk bir miktar reflüye, yani mide içeriğinin yemek borusundan yukarı, solunum sistemine kaçmasına müsait. Bir de eğer, kakaolu çikolata, kakaolu süt, kakaolu kahvaltılık gevrek, kakaolu fındık ezmesi gibi gıdaları, gazlı içecek, kahve, cips, fastfood yemeği, bütün çocuklar yiyor psikolojisi ile, o da haftada bir bile olsa tüketiyorsa, işte size reflüye davetiye. 

Anneler her zaman aynı şeyi söylüyor. “Çocuğum okula başladı, hastalıklar da başladı”. Herkes bunu virüs bulaşmasına yoruyor. Ama farkında olunmayan gerçek, 3 yaşına kadar gül gibi baktığınız, sebze çorbaları, meyve püreleri ile beslediğiniz yavrunuzu, 3 yaşında kreşe başlayınca, tüm zararlı gıdaları tüketmesi için serbest bıraktığınız. 

Tabii ki virüsler bulaşıyor ve çocukları hasta ediyor. Ama okullarda, kreşlerde çocuklar her zaman birbirinden virüs aldığı için hasta olmuyor. Birçok çocuk reflü, yani mide asidi, burun boğaz yolarındaki normal flora dediğimiz sağlıklı mikroplarla, sağlıksız mikropların dengesini, bozduğu için hasta oluyor. Yani birçok çocuk kendi yediği gıdayla, kendi boğazındaki mikrobun hastalık aktivitesi kazanması nedeniyle hasta oluyor. Sonuç aynı nezle gripteki gibi bir tablo oluyor. Burnu akıyor, genze balgam akıyor, öksürükler başlıyor. Eğer bir de çocukta “reaktif hava yolu” denilen astıma yatkınlık varsa, reflü bu kez atakları tetikliyor. Bir de bakıyorsunuz, koruyucu spreyler, buharlar kullanmanıza rağmen öksürük bir türlü geçmiyor. Çoğu kez bu durum ses kısıklığı ya da ses kabalaşması ile giden, krup dediğimiz, “köpek havlaması öksürüğü” ile seyrediyor. Diğer bir deyişle, çocuklarda kötü beslenme sonucu gelişen ve fark edilmeyen “Gizli reflü”, uzayan balgamlı öksürüklerle başlayıp, bu tip ağır bronşit veya krup ataklarına kadar neden olabiliyor.

Yazının Devamını Oku

Bebeğin doğum tarihini doğaya bırakın!

30 Kasım 2015
Zamanında dünyaya gelmek her çocuğun hakkı

Çocuklarımız neden bu kadar çok alerji, astım olmaya başladı, hangi okula gidersek gidelim sınıflar öksüren çocuktan geçilmiyor. Bazılarınız bunu bir yumuşatıcı sebep olarak görüp, nasılsa bütün çocuklar hasta, bizimki de mikrobu alıyor işte, bütün kabahat okulda, kreşte diye düşünüyor olabilir. Ancak, eğer normal bir gripal enfeksiyon ya da nezlenin en fazla 10 gün sürebileceğini, gerek burun akıntısı, gerek burun tıkanıklığı, gerekse geniz akıntısı sonucu gelişen öksürüğün en fazla 10 günde tamamen, hiç iz bırakmadan geçmesi gerektiğini ve bu şekilde normal atlatıyor olsa da yılda 8-10 (kışın yaklaşık ayda 1) kereden fazla enfeksiyon geçirmenin normal olmadığını bilirseniz, eminim çocuğunuzun hastalıklarına bir kere daha yakından bakmayı düşüneceksiniz.

Ben problemlere gözlerimizi kapatmayıp, durumu görüp kabullenmenin ve buna neyin sebep olduğunu araştırıp, işi kökünden halletmenin her zaman en doğru yaklaşım olduğunu düşünmüşümdür. İşte bu noktada çocuklarımızın bağışıklık sistemini ve solunum sistemini zayıflatan nedenleri araştırıp, toplumda köklü değişikliklere yol açmadan durumun çözülemeyeceğine inanıyorum.

İşte size çocuklarımızın daha fazla hasta olmasına neden olan bir faktör: Sezaryen doğum

Son yıllarda sezaryen doğumun ne kadar çok arttığını hepimiz biliyoruz. Bunun gerek anne kaynaklı gerekse hekimler kaynaklı birçok nedeni olabilir. Ancak neden ne olursa olsun, çocuk sizin ve nasıl doğuracağınıza karar vermek de sizin sorumluluğunuz. Eğer sonuçlarını bilirseniz nasıl doğum yapacağınızı bir kere daha düşünürsünüz niye düşünüyorum.

Çok yakın zamanda, Amerika’da yayınlanan ve dünyanın en saygın ve etkin alerji /immunoloji dergisi kabul edilen Journal of Allergy and Clinical Immunology* dergisinde, tüm dünyada ses getiren bir araştırma yayınlandı. Tam 750.000 çocuğu içine alan bu çok geniş araştırma 1997- 2012 yılları arasında doğmuş çocukların, doğum şekli ile astım ve larenjit ( krup/ ses teli iltihabı) geçirmesi arasındaki ilişkiyi inceliyor. Araştırmanın sonuçları, sezaryen ile doğan çocukların, normal doğum ile doğanlara kıyasla daha fazla astım ve larenjit (krup) olduğu sonucunu ortaya çıkmış.

Asıl ilginç olan, çalışmanın sezaryenin acil ve acil olmadan, isteğe bağlı gerçekleşmiş olmasının sonucu etkilediği. Eğer çocuk dünyaya gelmeye hazırken, yani doğum süreci ve ağrılar başlamışken tıbbi nedenlerle sezaryen kararı verilirse astıma neden olucu etki azalıyor. Ancak çocuk henüz dünyaya gelmeye hazır değilken, doğum ve ağrılar başlamamışken, birkaç gün önce bile olsa, sezaryen kararı verilip çocuk alınıyorsa, işte o zaman astıma yol açıcı etki çok çok artıyor.

Biz kabul etmesek de ve her fırsatta bozmaya çalışsak da doğanın kendine has bir düzeni, sistemi var. Bebekler dünyaya gelmeye hazır olduğunda doğum ağrıları ve doğum süreci başlıyor. Doğuma en yakın hazır olan sistem de akciğerler. Hemen doğum öncesi annede bazı hormonlar salgılanıyor ve bebeğin akciğerlerini dünyaya hazırlıyor. Prematüre, yani zamanından önce dünyaya gelen bebeklerde yaşanan en büyük sorun akciğerin gelişmemiş olmasıdır. Böyle doğan bebekler çoğu zaman ya solunum makinesine bağlanarak ya da oksijenle gözlem altında tutularak akciğerlerinin olgunlaşması beklenir. İşte görünen o ki, doğum süreci kendiliğinden başlamadan, isteğe bağlı, randevulu sezaryen tarihi belirleyen anneler ve hekimler el ele verip, aynı durumu kendileri yaratıyorlar. Araştırma sonuçları, çocuğun, zamanından değil 1 hafta, birkaç gün önce bile dünyaya getirilmesinin astımla sonuçlanabileceğini gösteriyor.

Tabi ki gönül ister ki, her çocuk problemsiz bir şekilde, sağlıklı olarak normal doğumla dünyaya gelsin. Çünkü normal doğumda çocuk annenin doğum kanalından geçerken, annenin sağlıklı bakterileri ile temas etmesi, çocuğun bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ayrıca, doğum kanalından geçerken çocuğun akciğerlerindeki sıvı basınçla dışarı atıldığı için akciğer sorunları daha az görülüyor.

Yazının Devamını Oku

İnek sütü, inek yavrusu içindir

3 Kasım 2015
Süt çocuk büyümesinde vazgeçilmez bir gıda mı? Ne kadar çok içilse o kadar iyi mi?

Çocukların büyümesi söz konusu olduğunda annelerin en büyük endişesinin çocuğunun ne kadar süt içtiği olduğu tartışılmaz bir gerçek. Peki, bu “gerçek” gerçekten doğru mu? Süt çocuk büyümesinde vazgeçilmez bir gıda mı? Ne kadar çok içilse o kadar iyi mi? Bu doğru mu? Bugün sorgulayacağımız “tartışmasız gerçek” çocuk sağlığında inek sütünün yeri olacak.

İnek sütü, ineğin başka şekilde beslenemeyen yavrusu için ürettiği bir gıda maddesidir. Peki, buzağı veya herhangi bir başka hayvan türü bebeklik dışında süt ile besleniyor mu, hiç düşündünüz mü? Benim bildiğim kadarıyla, özel bir durum olmadıkça, hayır. Ancak günümüz çocuklarına baktığımızda, birçoğunun sabah akşam en az bir bardak inek sütünü, artı okulda sorgusuz sualsiz herkese verilen bir paket sütü ve yanında da neredeyse her yemeğin yanında, yemeği kolay tüketsin diye yoğurt yediğini görüyoruz. Bu belki biraz abartılmış görünüyor, ancak bu denli çok süt tüketen çocuklar inanın az değil. Boyu uzasın diye sınırsızca tüketilmesine izin verilen süt ve süt ürünleri acaba nerelere zarar verebiliyor.

Öncelikle her şeyde olduğu gibi, tüketilen şey süt ve süt ürünleri olsa da, bu konuda da “her şeyin fazlası zarar” yaklaşımını akılda tutmakta fayda var. İnek sütünün bol kalsiyum içerdiği doğrudur. Ancak kemik sağlığında tek gereken mineral kalsiyum değildir. Sütle gelen fazla fosfor çocuk kemik sağlığı için olumsuz etkiye sahip olabiliyor.

Diğer yandan çocuk kemik sağlığı için kalsiyumun yanında, magnezyum ve fosfor dengesinin sağlanması, A,C, D,E, K gibi vitaminlerin de gerektiğini bilmek gerekir. Bu vitaminler ne yazık ki, inek sütünde yeterli miktarda bulunmaz. Çocuğun bu vitamin ve mineralleri diğer gıdalardan alması gerekir. Oysa şu an çocuk beslenmesinde kalori miktarının yaklaşık yarısından, üçte ikisine varan oranını süt ve süt ürünleri oluşturduğunu göz önüne alırsak, diğer gıdalara fazla yer kalmadığını görürüz.

Alerji başta olmak üzere, kanser, diyabet, tiroidit gibi bağışıklık sisteminin dengesiz çalışması kaynaklı gelişen birçok kronik hastalıktan korunmada etkinliği kanıtlanmış tek dengeli beslenme şekli olan Akdeniz Mutfağı’nda* süt ve süt ürünlerinin haftada 2-3 kez tüketilmesinin önerildiği dikkat çekmektedir.

Öte yandan, bağırsaklarda kalsiyum emilirken demir emilimi engellemektedir. Kahvaltıda süt tüketen çocuk bir de diğer her öğünde yemeğin yanında yoğurt tükettiğinde, diğer gıdaların, örneğin etin içindeki, alması gereken demiri alamamakta ve kansızlığa yatkın hale gelmektedir. Bu bağlamda, süt ve süt ürünlerinin tek başına ayrı bir öğün olarak tüketilmesinde yarar vardır. Miktar olarak da önerilen günde maksimum 400mg (2 bardak) dır. 

Son yıllarda, çocuklarda inek sütü alerjisi büyük bir hızla artmaktadır. Dünya Alerji Örgütü (World Allergy Organization) verilerine göre sıklığı yüzde 5’e (her 100 çocuktan 5) kadar yükselmiştir. Özellikle bebeklik döneminde belirti veren İnek sütü alerjisi, yanaklarda hafif isilik tarzı pütürlenmeden, tüm vücudu saran alerjik egzama tablosuna kadar varan, oldukça geniş bir yelpazede çocukları etkilemektedir. Bunun yanında, inek sütü alerjisi, yine son yıllarda, çok fazla gördüğümüz, çocuk reflüsünün de en belirgin nedeni haline gelmiştir. Fışkırır tarzda kusmalar, iştahsızlık ve kilo almada yetersizlik ile kendini gösteren gıda alerjisi ve reflü, bir süre sonra çocukta geçmeyen balgamlı öksürükler ve astım bronşit ataklarına neden olmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda burun tıkanıklığı nasıl geçer?

2 Ekim 2015
Çocuklarda burun tıkanıklığını hafife almayın!

Solunum yolu zaman zaman kendi üzerine kapanarak nefes almayı durdurur. Buna uyku apnesi denir. Uykusunda huzursuz, horlayan, iç çeken çocuğun zaman zaman nefes almaya ara verdiği fark edilir. Yirmi saniyeden başlayıp 40-60 saniyeye uzayabilen bu nefes almama süreçlerinin ardından vücut oksijensiz kalır. Beyin hafifçe uyanıklık haline geçerek vücuda nefes alması için alarm verir ve çocuk derin bir nefes alır. Bu süreçler gece boyunca yüzlerce kez tekrarlanır.

BURUN TIKANIKLIĞININ ETKİLERİ

Çocuğun uyku kalitesi bozulur. Sabahları baş ağrısı ile uyanır. Gün içinde derslerine konsantre olamaz, ders başarısı düşer. Etrafına karşı davranış bozuklukları sergiler. Bu durum birçok kez hiperaktivite, dikkat eksikliği bozukluğu tanısıyla tedavi edilir. Anne babalar çocuklarının gece aşırı terlediğinden şikayet eder. Terleme vücudun oksijensiz kalma dönemlerinden kaynaklanır. Yutma sorunları yaşayabilen çocukta iştahsızlık baş gösterir. Uyku apnesi, çocuklarda gece idrarını artırır ve çocuk gece altını ıslatmaya başlar. Daha önce idrarını tutabilen çocuk gece altını ıslatmaya başlayınca; davranış bozuklukları da göz önüne alınıp psikolojik açıdan takibe alınır. Ancak aslında ana sorun burun tıkanıklığıdır.

Çocuklarda burun tıkanıklığının en önde gelen nedeni alerjik nezledir. Alerjik nezle ve tekrarlayan enfeksiyonlar çoğu kez geniz eti ve bademcik büyümesi ile sonuçlanır.

Burun tıkanıklığı ve uyku apnesi olan çocuklarda geniz eti ve bademcikler operasyonla alındığında apne %80-90 düzelir. Ancak alerji tedavisi yapılmadan bademcik ve geniz eti alınan her 4 çocuktan birinde (% 25) geniz etinin tekrar büyümesi ve şikayetlerin tekrar başlaması söz konusudur. Bu çocuklar tekrar ameliyat olmak zorunda kalırlar.

Horlayan ve sık hastalanan çocukta geniz eti ve bademcikler alınmadan önce mutlaka altta alerji araştırılmalıdır. Alerjinin tedavisi ile ameliyata gerek kalmadan geniz eti ve bademciklerin küçülmesi ve burun tıkanıklığının geçmesi mümkündür. Alerji tedavisi ile geçmeyen horlama ve uyku apnesinde geniz eti ve bademcik ameliyatı düşünülmelidir.

Tedavisi ile burnu açılan çocuğun uyku kalitesi düzelecektir. Uyku kalitesi düzelen çocuğun okul başarısı yükselecek, gece uykuda büyüme hormonu salgısı artacağından büyümesi hızlanacak, iştahı artacaktır. Burun tıkanıklığına sonucu orta kulak enfeksiyonu, sinüzit ve en önemlisi astım gelişimi önlenecektir.  

Yazının Devamını Oku

Çocuklar çikolata yemez, arap (astım) olur

2 Ekim 2015
Çocuk sağlığı ve astımdan korunma konusunda sizlere yazmaya başladığım günden beri, sıklıkla gündeme getirdiğim ve getirmeye devam edeceğim bir konu; çikolata.

Sağlam çocuğu bile astım yapan, şu tadına doyulmayan çikolata. Evet, sağlam çocuğu bile diyorum çünkü hiç alerjisi olmayan yüzlerce çocuk sırf kakaolu gıdaları çok tüketmek yüzünden reflü olup karşımıza astım ile geliyor.

Reflü çocuklarda alerjik olmayan astımın en önde gelen nedeni. Çoğu çocukta gizli olduğu için de kolay fark edilmiyor ve birçok çocuk astım bronşit atakları büyüdükçe geçecekmiş diye, buhar tedavileri alarak bekliyor. Oysa, astıma neden olan reflü, teşhis edilmeden bırakılırsa astımdan çok daha büyük bir tehlike arz ediyor çocuklar için.

Şimdi, çocuklarda reflü-astım ilişkisine kısaca bakalım. Çocukların mide başını tutan kaslar doğal olarak erişkinlere kıyasla biraz daha gevşektir. Bebek büyütenler bilir, bebekler süt emdikten sonra bir kısım süt ağızlarının kenarından dışarı çıkar. Fazlasını çıkardı denir. İşte bu bebek midesinin normalden gevşek olduğunun işaretidir. Bu gevşeklik öyle hemen düzelmez. Tam olgunlaşma ve mide içeriğinin yemek borusuna kaçmadan tam tutulması, ergenlikteki vücut olgunlaşmasına kadar sürebilir. O yüzden çocuklar her zaman reflüye erişkinlerden daha yatkındır.

Eskiler, çocuklar kahve içmez, Arap olur diye, çocukları korkutur kahveden uzak tutarlardı. Neden diye düşününce, şimdi daha iyi anlıyorum. Kahve en uyarıcı madde olan kafein içeriyor. Fazla kahve nasıl erişkinlerde uyku kaçırırsa, çocuklarda da uyku bozukluğuna yol açıyor. Sadece uyku bozukluğu yapıyor olsa iyi. Asıl sorun, mide başını gevşetmesi ve mide asit salgısını artırması. Neyse ki, geçmişten gelen bu bilgi, birçok anne babanın çocuklarını kahveden uzak tutmasına neden oluyor.

Peki, çocuklarınızı kahve içmemelerini sağlayarak, almaktan koruduğunuz kafein’in aynı oranda, kakao çekirdeklerinde olduğunu biliyor musunuz? Evet, kahve çekirdeği ve kakao aynı aileden gelen ve yoğun kafein içeren iki gıda maddesidir. Hatta, antioksidanı bol ve sağlık için daha iyi diye bildiğiniz kakao yüzdesi artırılmış bitter çikolatalar daha da yoğun kafein içeriyor. Ancak ne yazık ki, çocuklar kahveden uzak tutulurken, kakaolu gıdalar neredeyse normal çocuk beslenmesinin bir parçası haline geldi. Sadece her gün reklamı yapılan çikolata gofret şeklinde değil, çocukların tadını sevmekten ötürü kolay tüketmesini sağladığı her tür besleyici maddenin bir parçası haline geldi kakao.

Kakaolu süt, kakaolu kahvaltılık gevrekler, kakaolu fındık ezmeleri, anne babaların yeter ki yesin diye sarıldığı ‘kurtarıcı’ gıdalar haline geldi. Hatta kakaonun salgılattığı, mutluluk hormonu, endorfin nedeniyle bağımlı hale gelen çocuklar, onsuz hiçbir şey yememeye başladı. Sonuç, şu an toplumda her üç çocuktan birisi, bariz ya da gizli reflü ile mücadele ediyor.
Çocuklarda reflü olur muymuş, ya da benim çocuğumda yoktur demeyin. Mideden yukarı, önce yemek borusuna, sonra da soluk borusunda kaçan mide asidi, mide bulantısı ve iştahsızlıktan tutun, geçmeyen nezle, geniz akıntısı, ağız kokusu, diş gıcırdatma ve en önemlisi ses kısıklığına ve astıma kadar giden bir dizi soruna yol açıyor.

Ses kısıklığı bu yönde en çok dikkat edilmesi gereken bulgudur. Çocuk okulda çok bağırdı da sesi kısıldı demeyin. Sağlıklı bir çocuk biraz bağırınca sesi kısılmaz. Ses kısılması, mide asidinin ses tellerine kadar çıktığına işaret ediyor. Bu da, ses tellerinde kalınlaşmadan tutun, ses tellerinde polip oluşuma ve maalesef ileride gelişebilecek ses teli kanserine davetiye çıkarıyor.

Yazının Devamını Oku

Dünyaya alerjim var

8 Eylül 2015
Siz yaşama uyun, yaşam da size uysun.

“Alerjinin geçmişi çok eskiye, binlerce yıl önceye dayanıyor. Alerjiye ait en eski bilgi MÖ 3000’li yıllarda yaşayan ve arı sokması sonucu hayatını kaybeden Mısır Kralı Menses’e aittir.

Tarihteki bir diğer alerji öyküsü Roma İmparatoru Claudius’un oğlu Britannicus ile ilgilidir. Britannicus’un atlara alerjisi olduğu ve ata bindiğinde önünü göremeyecek kadar gözlerinin ve gözkapaklarının şiştiği, bu yüzden genç askerlerin önderliğini yapma onurunun Britannicus yerine Claudius’un evlatlık oğlu Nero’ya verildiği iddia edilir.

İngiltere Kralı III. Richard’ın, çilek alerjisi olduğunu bildiği halde, Lord William Hasting’i suikastla suçlamak için, özellikle çilek yediği tarihte yer alan bir diğer öyküdür.

Romalı filozof Lucretius alerji için “Bazılarımız için yiyecek olan bir şey, diğeri için en ağır zehir olabilir” demiştir.*"

Burada anne babalar için kaleme aldığım "Çocuklar ve Alerji" kitabından bir paragraf paylaştım sizlerle. Alerjinin geçmişinin ne kadar eskilere dayandığını tekrar hatırlamamız için.

İnsan var olduğundan bu yana alerji de var olmuştur. Alerji, insan vücudunun doğaya tepki vermesi halidir. Gıdaya, ağaç polenlerine, küf mantarlarına, böceklere, hayvanlara ve daha sayılabilecek nice doğal maddeye bazı vücutlar aşırı tepki vermektedir. Basitçe bazı insanlar dünyayı, yaşamı kabul etmekte güçlük çekmektedir. “Çileğe alerjim var, ne zaman yesem kabarırım.” “Toza girince hapşırırım.” “Metal takı takamam, kaşınırım.” Çoğu zaman bunlar birçok kişinin hastalık olarak bile kabul etmediği, sıradan sosyal paylaşım cümleleri haline gelmiştir.

Bugün için her 5 çocuktan birisi alerjik. Her 10 çocuktan birisi ve her 4 erişkinden birisi alerjik astım bronşit. Yani git gide artan sıklıkta insanlar nefes almakta zorlanıyor. Biz bilinçli ya da bilinçsiz dünyayı, yaşamı reddettikçe yaşam da bizi reddediyor. Yapılan çalışmalar alerjinin zengin, modern, batılı toplumların hastalığı haline geldiğini gösteriyor. En ağır ölümcül alerji ve astım hastaları, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avusturalya’da görülüyor. Az gelişmiş ülkelerde, Afrika’da, Asya’da alerji, astım çok daha az.

Son yıllarda Hijyen Teorisi ** adı altında yürütülen dünya çapında yapılmış çalışmalar az gelişmiş ve çok gelişmiş toplumlar arasındaki bu alerji farkını net bir şekilde ortaya koyuyor. İnsanlar doğdukları andan itibaren ne kadar doğayla, toprakla, hayvanlarla, gerektiğinde mikrobik hastalıklarla temas ederse alerji o kadar az görülüyor. Çiftlik ortamında, çamur içinde, çiğ süt içerek, inek, kuzu, kedi köpek gibi hayvanlarla iç içe yaşayan çocuklarda astım olmuyor. Son derece modern binalar içinde sabahtan akşama televizyon seyreden, ders gören veya yuva, kreş, oyun grubu mantığı ile arkadaşları ile kapalı odalarda sosyalleşen, her tarafı çamaşır suyu ve benzeri dezenfektanla steril edilmiş, hiç hasta olmasın diye her türlü aşı ile mikroplardan korunan çocuklarda astım, alerji görülüyor.

Yazının Devamını Oku

Öksüren çocuğa gece ballı süt içirme efsanesi ne kadar doğru?

17 Ağustos 2015
Bu kulaktan dolma şifa yöntemi birçok çocuğu alerjisi olmasa bile astım olmuş olarak karşımıza getiriyor.

Şu günlerde yaz aylarının alerjik çocuklar için en rahat, hastalıksız, öksürüksüz sıcak ve rahat günlerini yaşıyoruz. Ama biliyorum ki, birçoğunuzun aklında okulların açılmasına fazla kalmadığı ve hastalıklı, öksürüklü günlerin çok da uzak olmadığı ve çocuğunuz yine öksürük nedeniyle geceleri sabahlara kadar öksürdüğünde ne yapacağı sorusu dönüp duruyor. Tabi ki geçmeyen kronik öksürük ayrıntılı muayene, teşhis ve altta yatan nedene uygun tedavi gerektiren çok kapsamlı bir süreç ancak durum çözüme kavuşana kadar elimizdekilerle ne yapabileceğimize kısaca göz atmakta fayda var.

Elimizdekiler deyince şu anda birçoğunuzun aklına neredeyse her gün bir şekilde internette karşınıza çıkan, bazen de aile büyüklerinden duyduğunuz şifa verici doğal yöntemler gelmiştir. Çeşitli çaylar, baharatlar, bal, karaturp, bıldırcın yumurtası ve daha sayabileceğimiz birçok yöntem yıllardır anne babalar tarafından uygulanıyor ancak alerji kliniklerinde görüyoruz ki çocuklarda alerjik hastalıklar azalmaktan öte artıyor. İnsan bedeni o kadar karmaşık bir yapıya sahip ki, bazen bir yere iyi geleceğinizi düşündüğünüz “doğal” bir gıda başka bir yeri bozup başınıza dert açabiliyor. Bu yüzden tıpta tüm tedavi yöntemleri her yönden kapsamlı olarak incelenmeden genel kullanıma sunulmaz. Tıp fakültesinde bizlere öğretilen ilk şey Latince “Primum non nocere” yani “Önce zarar verme” ilkesidir. İşte bu noktada öksürüğü kesmek için ne yapmanız gerektiğinden çok ne yapmamanız gerektiğini konuşmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

İlk yapmamanız gereken şey, gece öksüren çocuğa ballı süt vermek. Bu kulaktan duyma şifa yöntemi birçok çocuğu alerjisi olmasa bile astım olmuş olarak karşımıza getiriyor. Gece içilen ballı süt iki yolla zarar verebiliyor çocuklara. Çocuklar dünyaya mide başını tutan kaslar erişkinlere kıyasla kısmen zayıf olarak dünyaya gelirler. Bu durumu çoğu zaman sizler, meme emen bebeklerde ağzının kenarından süt taşması olarak gözlersiniz. Bu fazlasını çıkarma diye adlandırılan durum çoğu zaman çocuk katı gıdalara geçince belirgin olarak gözlenmez ve aileler tarafından geçtiği yolunda değerlendirilir. Oysa mide başı gevşekliği öyle birden bire geçmez. Bu sıkılaşma süreci her geçen yıl daha iyi olmak suretiyle çocuk 18 yaşına gelene kadar devam eder.

Özetle, tüm çocukların mide başı erişkinlere kıyasla her zaman daha gevşektir ve mide içeriğinin ağza gelme olasılığı yani belirgin veya gizli reflü olasılığı daha yüksektir. Günümüzde çocukların çikolata, paketli gıda vb abur cuburları çok daha fazla tüketiyor olması bu durumu daha da kötüleştirerek, her 3 çocuktan birinin reflü olması ile sonuçlanmıştır. Yani, siz fark etseniz de etmeseniz de çocuğunuzun midesine giden şeyler yatar pozisyona geçince ağzına gelme olasılığı taşıyor. Ağza gelen asitli mide içeriği ise istenmeyen gece öksürüklerin en baş tetikleyicisidir.

İşte bu yüzden gece çocuk yatmadan önce en az iki saat, meyve ve süt dahil hiçbir şekilde yemek yedirilmemesi gerekir. Öte yandan süt yapısı gereği mide asidini başta azaltıyor görünse de bir süre sonra “rebound” yani geri tepme ile mide asidini olduğundan çok daha fazla artırır. Bal ise yapısı kendiliğinden asit olan bir maddedir. Ph değeri ortalama 3.9 olup, nerdeyse portakala eş değer asitliktedir. Mide başı gevşek olan çocuğa bu gıda maddelerini vermek her türlü mide asidini artırıp, mide asidinin gevşek mide başından solunum yoluna kaçması yoluyla öksürüğe neden olmaktadır. Göründüğü gibi sorun “ballı süt” değil, “bal ve süt”tür. Dolayısıyla, gece yatmadan önceki iki saat çocuğa sütü tek başına şekersiz de olsa vermemek, balı da ihlamur vb çaylara katarak da olsa vermemek gerekiyor. Gece çocuğa verebileceğiniz tek şey sudur.

Kaynak: “Çocuklar ve Alerji” kitabı - Prof. Dr. Yonca Tabak

Yazının Devamını Oku