Benim sinemalarım

Beren Saat ve Esra Dermancıoğlu OffPera'da bir gece de biraz fazla dağıttıktan sonra durulmaya karar vermişler (Vıjj, bıjjj diye taksiye binilip affedersiniz oralarından buralarından göbek dekoltelerinin börtlediği fotoğrafları hatırlatmaya çalıştım sizlere. 'Benimle hatırlayınız ve gelinim olunuz' programıma hoş geldiniz).

Haberin Devamı

Bu durulma dönemimde de bir miktar daha usturuplu sosyalleşmeye karar verip, her ünlü ve zenginimiz gibi sinemanın yolunu tutmuşlar. En son fotoğraf kareleri sinemadan yansıdı.

Elbette Kanyon'da. Elbette öncesinde bir yemek yenilmiş, Kanyon paparazzilerine yakalanılmış, sonradan da mutlu mesut filme girilmiş.
Hep merak ettiğim bir sosyalleşme biçimidir bu.

Neden ünlüler ve zenginler bu kadar sık sinemaya gidiyor? Bu insanların evlerinde duvardan duvara, halıların üstüne asılmış birer kocaman LCD ekran televizyonları, ses sistemleri ve korsan DVD'leri yok mu? Elbette var. O zaman bu ünlülerdeki bu sinema tutkusunun başka bir açıklaması olmalı.

Sadece Beren Saat özelinde söylemiyorum, yoksa takip ettiğim kadarıyla en sık sinemaya giden ünlümüz o değil. Mesela gördüğüm kadarıyla Gülben Ergen sıkı bir sinema sever. Sadece kendi seçimi gittiği romantik komediler değil Türkiye'nin en anaç annelerinden olan Ergen aynı zamanda Atlas, Rojin, Bobin gibi oğullarını eğlemek için de sık sık çocuk sinemasını da tercih ediyor.

Yeni ilişkiye başlayan ünlü çiftler mutlaka ve mutlaka bir adet sinema önü fuaye fotoğrafını magazine bağışlıyor. Mutlu evliliklerin formüllerinden biri, Pazar akşamları karı-koca birlikte geçirilen sinematik anlar değil mi?

Daha kaç tane bu türden fotoğraf göreceğiz acaba?

O yüzden ilişkilerdeki sinema dinamiği tezimi uzun uzun düşündükten sonra şu kanıya vardım. Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, evlerimiz ne kadar en ileri düzeyde kişisel fuayelerle dolarsa dolsun, birlikte sinemaya gitmek başka bir ilişki ritüeli. Büyük ihtimalle sevgililer ilk yemek ve ilk seksten sonra sevgili olduklarını anlamak için birlikte sinemaya gitmeyi şart görüyorlar. Ortak bir film seçiminde buluşmak, sinemada yiyişmek, mısır tadı sinmiş dudaklar... Bunlar sinemanın icadından beri aynı zamanda bir ilişki onaylaması biçimi de olmuş.

Karı kocalar ise sinemada konuşmak hoş karşılanmadığı için gidiyorlar bence. Birbirlerine ilişemeyecekleri tek zaman dilimi bu olabilir mi? Ünlüler ise herhalde bir tek film izlerken fotoğraflarının çekilmediğini düşünüyorlar. İçeri girene kadar ünlü, içeride normal pop corn tüketicisi...

Bir Beyoğlu sakini olarak ise alışveriş merkezlerinden uzak, mutlu yuvamda arada bir sinemaya gitmek istediğimde semt değiştirmem gerekiyor. Güya burası şehrin kültür-sanat merkezi bir adet doğru dürüst sinema yok, bu nasıl olacak? (Hayır, burada Emek Sineması geyiğine girmeyeceğim. Atilla Dorsay'ın mesleği bırakma iddiası beni o kadar mutlu etti ki bu konuya sadece bu çerçeveden bakabiliyorum).

Geçtiğimiz günlerde arkadaşlarımla taksiler değiştirip, semtler aştıktan sonra en yakınımızdaki sinema bulunan semt olan Maçka'ya vardığımızda neden aylardır sinemaya gitmediğimi ve sadece zenginlerin sinemaya gittiğini anladım.

Çünkü sinemalar artık gerçekten zenginlerin hobisi olmuş durumda.

Bu ne abi?

İki bilet, bir patlamış mısır, iki kola, gidiş dönüş taksi neredeyse asgari ücret olmuş durumda. Korkunç pahalı. Kafayı yemiş olmalı bu insanlar.

Olay nedir? Sinemaya gittik. Neredeyse kıyafetlerimiz satacaktık içeri girmek için. Aşırı pahalı ve çok gereksiz bir harcama kalemi. Bu şekilde sinemaların var olma ihtimalini düşünemiyorum pek.

O yüzden artık onlarda ünlülere yatırım yapsın bari. Bir ünlüyle gelene ikinci bilet bedava menüleri gibi.

Sanırım artık ikinci kere sinemaya gitmek için ünlü olmayı beklemek zorunda kalacağım.

O vakit gelene kadar mecburen: korsana evet!

Yazarın Tüm Yazıları