Sabah karanlığında kalkınca, ne oluyor

Görünen o ki önümüzdeki aylar boyunca gecenin kör karanlığında kalkıp güne başlamak zorundayız.

Haberin Devamı


2018’den itibaren kış saati uygulamasına geçileceğine dair karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Fakat insan 1 yıl içinde neler olacağını, bu uygulamanın hayata geçip geçmeyeceğini kestiremiyor. Bu yıl neden bu yanlışta ısrar ediyoruz, onu da bilen yok.
Gece karanlığında yola çıkmanın yarattığı fiziksel tehlikeler işin görünen yüzü. Tüm bu tehlikeleri yaratan, kendini gecenin ortasında uyanmaya zorlanmış hisseden beynimizde olan bitenler...
Metabolizmanın işleyişine aykırı bir durumu zorla vücudumuza kabul ettirmeye çalışıyoruz. Karanlıkta, vücudunuz, melatonin adı verilen bir hormon salgılar, böylece uyku halinde kalırsınız.
Melatonin biyolojik saatinizi düzenler, kanınızdaki glikoz seviyesini, kan basıncını ve vücut sıcaklığını düşürür ve sağlıklı uyku koşulları sağlar.
Güneşin doğuşuyla, gözlerinizdeki optik sinirler ışığı algılar, melatonin seviyesi düşmeye başlar ve uyanırsınız. Uyandığınızda bu hormon, yerini kortizole bırakır.
Vücut sıcaklığı, kandaki glikoz seviyesi ve kan basıncı artar ve gün başlar. İşte tam da bu yüzden az miktar da olsa ışıkla uyumak, yetersiz uykunun önemli nedenlerinden biri. Işık demek, melatonin ve kortizol seviyeleriyle oynamak, yani kalitesiz uyku demek.
Benzer biçimde, kör karanlıkta kalkmak da vücudun doğal işleyiş sistemine aykırı.
Bu durum ruh halindeki olumsuz değişiklikler, depresyon, halsizlik, metabolizmanın zayıflaması ve hastalıklara davetiye olarak karşımıza çıkıyor.
Karanlıkta kalktığımız kış ayları boyunca işte tam da bu nedenden dolayı metabolizmayı güçlendirecek ekstra önlemler almak gerekiyor. Doğal yiyeceklerle ve saatinde beslenmek, egzersiz yapmak bunların en başında. “Zaten kör karanlıkta kalkmışım, ne egzersizi” demeyin.
Bu manasız yaz saati uygulamasıyla ruhen ve bedenen çökmek istemiyorsanız evde, sokakta veya spor salonunda kendinize en azından yarım saat yürüyüş yapacak imkanı yaratmak zorundasınız.

Haberin Devamı

Telomere gelene kadar...

Sertab Erener uzun yıllardır sağlıklı yaşamak için hayat tercihleri konusunda itinalıdır. Bedenini ve ruhunu besleyecek yöntemler bulur ve dener.
Herkes kendi ruh sağlığına ve bedenine iyi davranmakla sorumlu, doğru... Ancak Erener deneysel bir tedavi içine kendini gönüllü olarak sokmuş, bunun altını çizelim...
Toplumun geneli için konuşacak olursak manzara farklı.
İnsanlar sağlıklı beslenmek için kaynak; spor yapmak için kendilerine zaman ve enerji yaratmakta zorlanıyor. Dolayısıyla hayatının önemli bir bölümünü sağlıklı yaşamaya adamış, bu imkan ve zamana sahip bir ismin yaptıklarını okurken bir an kendimizi de İskoçya’da şatoda yaşayan biri sanıveriyoruz ancak yazı bittiğinde ülke koşullarına ve kendi hayatlarımıza dönüyoruz.
Sağlıklı ve genç kalmak için bol oksijenli temiz bir çevrede yaşamak gerekiyor önce...
Trafiğiydi, inşaatıydı, insan haklarıydı, eğitimdi, insanların birbirine olan saygısızlığıydı derken tesadüfen ölmenin kolay olmadığı bir şehir seçmek gerekiyor.
Stressiz, huzurlu bir hayat geçirmek gerekiyor ki bu özellikle İstanbul’da ve Türkiye’nin önemli bir bölümünde pek mümkün değil.
Sertab Erener telomer tedavisi ile 100 yaşına kadar yaşayacağını düşünüyorsa, yaşadığı ülkenin gerçeklerinden kopmuş gibi görünüyor.
Eğer kopmadıysa da, belirli yerlere gelmiş, mali açıdan rahat insanların yaptığı gibi kendine İstanbul’da bir “bubble” yaratıp orada dış etkenlerden minimum derecede etkilendiği korunaklı bir yaşam sürdüğünü düşünüyor olabilir. (Korunaklı sitelerde, Bebek, Nişantaşı gibi birtakım İstanbul semtlerinde yaşanan hayatlar gibi...)
Ancak öyle bir “bubble” yok, insanımızın yaşadığı en büyük yanılsamalardan biri bu. Genç kalmanın en büyük sırlarından biri insani koşullarda yaşamak. Maslow’un piramidi bizde başaşağı oldu, sıra karmakarışık artık.
Temel insani ihtiyaçlarımızı (can güvenliği gibi) karşılayamazken ölümsüzlük peşinde telomer genişletecek hap yutmak, akıl ve mantığa hayli aykırı görünüyor.

Yazarın Tüm Yazıları