Barbaros Tapan

Kraliyet ailesinin genç yıldızları

31 Aralık 2023
Prens William, Prens Harry ve Kate Middleton’un damgasını vurduğu “The Crown”un son sezonu genç kraliyet mensuplarının ilişkilerini, görev baskılarını ve karşılaştıkları zorlukları keşfediyor. Barbaros Tapan, dünyada ilgiyle izlenen dizide Kate, William ve Harry’yi oynayan genç aktörler Meg Bellamy, Ed McVey ve Luther Ford ile Kelebek için konuştu.

 Kadroya seçildiğinizi ilk öğrendiğinizde nasıl hissettiğinizi bizimle paylaşır mısınız?

- Meg Bellamy: Şövalye gibi hissettim. Yani aslında çok fazla şey hissettim. Çok uzun inişli çıkışlı bir süreçti. Tüm oyuncular ve teknik ekiple kimya testleri, kendimizi kayıt yaptığımız kasetler ve birebir seçmeler... Bir sürü aşamadan geçtik... Çok uzun bir yolculuktu. Rolü alınca çok heyecanlandım ve korktum, inanılmazdı.

- Ed McVey: Seçmeler uzun bir süreçti, gerçi son üç hafta benim için oldukça sakin geçmişti. Ah, çok yaklaştım ama sanırım son engelde düştüm ve olmadı gibi hissettiğim günlerdi. Seçildiğiniz o telefonu aldığınızda önce daha çok bir rahatlama oluyor. Fakat zaman geçtikçe, heyecanı, korkuyu, kelebekleri hissediyorsunuz ve sonra her şey gerçekten başlıyor.

Çok uzun ve zorlu geçen seçme aşamalarından sonra rolü aldığınızı öğrendiniz... Peki bir sonraki adım neydi?

- Meg Bellamy: Öğrendiğimde işteydim. Kimseye söyleyemezdim, o yüzden konuşmayı otoparkta kutuları boşalttıkları teslimat bölümünde yapmıştım. Sonra Legoland’de (eğlence parkı) işime geri döndüm. Orada çalışıyordum. Misafirler kuyruktaydı, ben işi almıştım ama onları umursuyormuş gibi davranmam gerekiyordu. Tamamen şokta, delirmiş gibiydim. Çok çok tuhaf, ne yapacağımı bilemedim.

- Ed McVey: Seçimlerdeki sonraki aşamaya oldukça hızlı bir şekilde geçtik. Araştırma ekibi geldi ve her şey gerçekten başladı.

- Luther Ford: “The Crown”un çok büyük bir araştırma ekibi var. Belgeseller, makaleler, kitaplar konuyla alakalı her şey size sağlanıyor. Ayrıca hareket koçu Polly Bennett, diyalog koçu William Coniker ile çalışmaya başlıyorsunuz. Yani işin içine pek çok kişi giriyor.

HARRY’NİN İLK GEYİK AVI RİTÜELİ İLGİNÇTİ

Yazının Devamını Oku

Her zaman mükemmel olmaya çalış

24 Aralık 2023
Ben Affleck, basketbol efsanesi Michael Jordan ve Nike arasındaki ortaklıkla üretilen efsanevi spor ayakkabıları Air Jordan’ın hikâyesini anlatan “Air” filminin yönetmenliğini üstlendi. Affleck filmde aynı zamanda Nike’ın kurucu ortağı Philip Knight’ı da oynadı. Senarist Alex Convery’nin hikâyeyi kaleme aldığı “Air”de Michael Jordan’ı Nike’a dahil eden pazarlama yöneticisi Sony Vaccaro’yu ise Matt Damon canlandırdı. Dünyaca ünlü aktör Ben Affleck, hem filmi hem 42 yıllık dostu Matt Damon’la çalışmasını hem de kariyeri hakkında merak edilenleri Hürriyet Kelebek okurları için anlattı.

 Alex Convery’in senaryosunu okuduktan sonra sizi ‘bu filmi benim yönetmem gerekiyor’ düşüncesine sevk eden ne oldu?

- Az çok bildiğim bir hikâyeydi. Senaryoyu okuduktan sonra Michael Jordan’la bizzat görüşme fırsatı bulduğum için de şanslıydım. Bana hikâyeyi kendi de anlattı ve zaman verdi. Bu konuşma gerçekten hikâyeye çok şey ekledi. Michael’a “eğer filmi yapmamı istemiyorsan unut gitsin” dedim. “Hayır, istiyorum” dedi. “Air” filmi Michael Jordan ve onun hayatı hakkında bir hikâye. Filmdeki her şeyin Michael Jordan için önemli noktalarla tutarlı olduğundan emin olmalıydım. O çok ciddi, çok heybetli bir adam... Filmi çok ama çok ciddiye aldı. Konuyla ilgili başkalarının hikâyelerini ya da tanık olmadığı şeyleri anlatmak istemiyordu. Yaklaşımı “Bilmiyorum. Ben orada değildim.  Önemli olan ve benim için anlamlı olan şeyler bunlar” deyip yönlendirdi... Annesi ve birkaç karakter hikâyeye, Jordan’dan dinledikten sonra eklendi.

MATT DAMON 42 YILLIK ARKADAŞIM

 Yıllar sonra Matt Damon’la tekrar çalışmak nasıldı? Bu sefer hem rol arkadaşı hem de yönetmenisiniz...

- Matt her zaman iyi oynayan bir aktör. Bu zaten filminizi farklı bir seviyeye taşıyor. İyi oyuncu, yönetmen için bir hediye. Matt ile çalışmanın diğer hediyesi de arkadaş olmamız. Yaşımı açığa verecek ama Matt 42 yıllık arkadaşım. Birlikte bütün saçmalıkları aştık, geride bıraktık. Birbirini seven iki arkadaşız, çocuklarımız arkadaş... “Neden zamanımızı birlikte çalışarak geçirmiyoruz” dedik. Başladığımızda Matt’in ‘bakalım Ben Affleck yönetmen olarak nasılmış’ tavrını da hissettim.

 Nasıl bir histi bu?

- O bir profesyonel ama unutma biz arkadaşız. Harika bir oyuncu ve role uygundu. Benim yönetmenliğim için birkaç günden sonra güveninin arttığını hissettim. Montaj odasına gittiğimizde onun ‘gerçekten iyi oldu’ dediğini hissedebiliyordum. Bu benim için büyük bir kişisel kariyer anıydı. Matt’in yanında rahattım. Ayrıca Matt iyi iletişim sağlar. “Sorun değil, önemli değil, hadi bi daha yapalım” gibi...

Yazının Devamını Oku

Yapay zekâ beni korkutuyor

17 Aralık 2023
Nicolas Cage, dünya prömiyerini eylül ayında Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapan “Dream Scenario” (Rüya Senaryo) filminde başrolü üstlendi. Ünlü aktör sürreal komedide bir anda herkesin rüyalarına girmeye başlayan ve sosyal medyada viral olan Profesör Paul Matthews’u oynadı. Önce viral sonra hayatı altüst olan Paul’u canlandıran dünyaca ünlü yıldızla günümüz toplumunun yeni düzeninde sosyal medya ve teknolojinin etkisini konuştuk.

 Oyunculuğunuzun farklı yönlerini gösterdiğiniz bir film “Dream Scenario” (Rüya Senaryo)... Bu filmde oynamanın en güzel yanları neler?

- En güzel yanı filmin adı: Dream Scenario-Rüya Senaryo. En sevdiğim iki kelime bir arada; rüya ve senaryo. Birlikte kulağa çok güzel geliyor. Zaten sonra senaryoyu okuduğumda şimdiye kadar okuduğum en iyi beş senaryodan biri olduğunu düşündüm.

<iframe src='//www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=42377323&resizable=1&autostart=true&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allow='autoplay; fullscreen' allowfullscreen></iframe>

Diğer 4 senaryo hangileriydi?

- 42 yılı aşkın süredir bu işi yapıyorum, diğerleri “Raising Arizona”, “Leaving Las Vegas”, “Vampire’s Kiss” ve “Adaptation” filmleri... “Dream Scenario”yu okur okumaz ‘bu filmi mutlaka yapmalıyım’ dedim. Paul’u oynayacak yaşam deneyimine sahip olduğumu hissettim. Aslında Paul’e benzemiyorum, Paul gibi konuşmuyorum. Hepsi karakter için yapılan tasarımdı. Son zamanlarda seçtiğim işlerin daha kişisel olmasını istediğimi fark ettim. Önce “Pig” şimdi “Dream Scenario”... Yaşam deneyimini alabileceğim karakterleri oynamak istiyorum. Karakteri yüksek vitese geçirmek, değişik hisler arasında süzülürken gerçek hissi elde etmek için çok fazla rol yapmayı gerektirmeyen işlerde olmak istiyorum. Mesela filmde yayınladığım özür videosu sahnesinde gerçekten öyle hissettim.

Filmin mizah ve gerilim kombinasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?

- En iyi kombinasyon mu bilmiyorum ama en sevdiğim... Eğer korku ve komedi kombinasyonunu doğru bir şekilde yakalayabilirseniz ve hedef tahtasını vurursanız çok lezzetli oluyor. İzleyiciler için çok eğlenceli, benim için de çok eğlenceli...

BEN ÖĞRENCİYİM, HER ZAMAN 

Yazının Devamını Oku

Margot Robbie: Korkunç oynayan bir oyuncu sayesinde bu mesleğimi seçtim

15 Aralık 2023
Ödül sezonunun gelmesiyle filmleri tekrar tekrar izleyip oyuncularla yapılan söyleşilere katıldığım dönem geldi çattı.

Geçtiğimiz haftalarda Margot Robbie’nin de katıldığı “Barbie” filminin gösterimindeydim.

Academy’s Pickford Center’daki gösterim sonrası soru-cevap etkinliği yapıldı.

Margot Robbie ile daha sonra Sunset Bulvarı’ndaki Pendry Hotel’de düzenlenen özel davette de buluştuk.

Ünlü yıldız, oyuncu olmaya nasıl karar verdiğini şöyle anlattı:

“Bu cevabı vermeli miyim bilmiyorum ama dürüst cevap bu ve başka bir şey anlatmak istemiyorum. Kendimi bildim bileli film izlemeyi sevdim. Takıntı derecesinde sinema tutkum vardı. Okul piyeslerinde rol alırdım ve sevdiğim filmleri tekrar tekrar izlerdim.  Avustralya’da oyuncu olmak çok uzak görünüyordu, çünkü orada ortak algı, Amerika’da oyuncu olman gerektiği yönündedir. Bir gün korkunç bir Avustralya yapımı televizyon dizisi izliyordum. Dizide oynayan kız benim yaşlarımdaydı. İzlediğim anları hatırlıyorum, çünkü ‘Allah’ım bu nasıl berbat bir oyunculuk’ diye söyleniyordum. İzlerken ‘Ben daha iyi oynarım’ diyordum. Sonra ‘Birileri bu kıza iş vermiş. Ben o kızdan daha iyi oynayacağıma eminim, o zaman bana da birileri iş verir. Daha iyi oynayan insanlar yapmalı bu işi, o kişilerden biri neden ben olmayayım?’ diye düşündüm. İzlerken korkunç bulduğum o dizi ve kız, beni bu işe yönlendiren en ilham verici şeyler olarak mesleğimi seçmemi sağladı.”

Yıldız başına 1 milyon dolar

Yazının Devamını Oku

Kadının daha başarılı olması erkeklere tehdit gibi geliyor

10 Aralık 2023
Başrollerini son dönemin yıldızı parlayan oyuncularından Phoebe Dynevor ve Alden Ehrenreich’ın paylaştığı psikolojik gerilim filmi “Fair Play” dijital platformda izleyiciyle buluştu. Bir finans firmasında iktidar mücadelesine giren ve gözünü hırs bürümüş bir çiftin karmaşık ilişkisini konu alan filmi, yönetmen ve senarist Chloe Domont ile başrol oyuncuları Phoebe Dynevor ve Alden Ehrenreich anlattı. Chloe Domont “Gerçek şu ki, modern çağda, ileri görüşlü erkeklerin yaşadığı ortamlarda bile erkeğin daha başarılı olması ilişki için bir kazanç ama kadının erkekten daha başarılı olması erkeklere bir tehdit gibi geliyor. Fair Play’de anlatmak istediğim konu buydu” diyor.

 Bu hikâyeyi anlatmaya nasıl karar verdiniz?

- Chloe Domont: Tekrar tekrar yaşadığım bir duygu vardı. Bazı iş fırsatları ve başarıları elde ederken ilk tepkim heyecan ve mutluluk değil korkuydu! Bu his içinde bulunduğum ilişkiden kaynaklanıyordu. Benim yaptığım işte iyi olmam, ilişkide olduğum kişiyi küçük hissettirdiğine dair dile getirilmemiş bir gerilim vardı. Ben de ilişkilerimi korumak için başarımı veya heyecanımı minimumda tutmaya çalışıyordum. Bu, tekrar tekrar fark ettiğim ve yaşadığım bir durumdu. Kökleşmiş güç dinamikleri bugün bile hâlâ üzerimizde etkili. Gerçek şu ki, modern çağda, ileri görüşlü erkeklerin yaşadığı ortamlarda bile erkeğin daha başarılı olması ilişki için bir kazanç ama kadının erkekten daha başarılı olması erkelere bir tehdit gibi geliyor. Fair Play’de anlatmak istediğim konu buydu.

Filmin oyuncularını seçerken nelere dikkat ettiniz?

- Chloe Domont: Emily karakteri için yükselen bir yıldız arıyordum. Aşırı başarılar elde etmemiş ama parlayan bir yıldız arıyordum. Çünkü karakter de öyle, seçtiğim oyuncuyla karakterin paralel olmasını istedim. Ama en önemlisi çok yönlü yetenekli bir oyuncu arıyordum.  Sıcaklık ve savunmasızlıktan korkusuzluk boyutuna geçen bir genç olmasını istedim. Phoebe istediğim çeşitliliğe uygun bir oyuncuydu. Bu biraz da içten gelen bir his galiba, bu rol için uygun olduğunu hissediyordum.Alden’in canlandırdığı rol ise sevecen bir adamdan kıskanç ve karanlık bir karaktere bürünüyordu. Geniş yelpazede bana istediğimi verebilen, karakterin içine girebilen ve bunları yaparken de karakteri çok fazla yargılamayan bir oyuncu arıyordum. Alden’in doğru bir tercih olduğuna inandım.

EŞİNDEN BAŞARILI KADINLARI KONUŞMAYI SEVMİYORUZ

Seyircinin filmden ne çıkartmasını bekliyorsunuz?

- Chloe Domont:

Yazının Devamını Oku

O ihtişamı gerçekten özlüyorum

3 Aralık 2023
Kraliyetin ve gücün dünyasına adım attığımız drama “The Crown” 6’ncı ve son sezonu ekranda. İngiliz Kraliyet Ailesi’ni konu alan dizide Prens Charles’a oynayan Dominic West ile son sezonu konuştuk. Dizideki ihtişamı özlediğini itiraf eden ünlü oyuncu, “Çekimler bitti eve geldim ve çocuklar selam vermek için eğilmeyi bırak yüzüme bakmıyor bile. Kıyafetler berbat... Evin çatısı akıyor. Kraliyet üyesi olarak biraz zaman geçirmek güzeldi” diyor.

 Uzun zamandır oynadığınız ve derinden hissettiğiniz bir karaktere, Charles’a veda etmek nasıl bir duygu?

- Hem acı hem tatlı bir şey. Aktör olmayı sevmemin nedenlerinden biri kısa sürede çok yoğun şekilde bir şeyler yapmak. Bu yüzden uzun süren epizodik televizyonu çok zor buluyorum. Konsantrasyonu ve ilgiyi aynı seviyede sürdürmek gerçekten kolay değil... The Crown’da sona gelince olağanüstü derecede rahatlama hissi yaşamadım. Gerçi doğruyu söylemek gerekirse artık bu kadar büyük bir karnavalın parçası olmamak biraz rahatlattı. Charles’i oynamak zorunda olmadığım için mutluydum... Ama şimdi onu özlüyorum. Geçen gün kendimi yakaladım Charles gibiydim, kendi kendime “Ne yapıyorum ben” dedim. Muhtemelen oynadığım tüm roller bazı yönleriyle seninle yaşıyor. Charles bazı nedenlerden ötürü benimle yaşaması gerekenden biraz daha uzun süre yaşadı. Belki de onunla ilgili haberleri okumaya devam ettiğim için. Soruya dönersem vedayla gelen bir rahatlama oldu ama esas olarak hissettiğim şey inanılmaz derecede şanslı olmaktı. Harika insanların, ellerinden gelenin en iyisini yaptığı, televizyonda birçok açıdan yeni standartları belirleyen bir şeye dahil olmak çok keyifliydi.

“The Crown”, 2016’dan bu yana insanların hayatının bir parçası oldu. İzleyicilerin bu diziden ne aldığını düşünüyorsunuz?

- Harika bir TV yapımı. Tempolu, iyi oynanmış, iyi yazılmış harika bir yapım. Ve konuştuğum insanlardan da aynısını duyuyorum. İzlemesi kolay, çok ilgi çekici ve eğlenceli bir yapım. Belki de monarşiye farklı bir bakış, biraz anlayışa teşvik ediyor. Kraliyet ailesi, devleti, anayasayı sembolize ediyorlar ama aslında çok sıradan insanlar. Bu sıradan insanların özel hayatlarını, hislerini, düşüncelerini ve duygularını kamusal kişilikleri ve görevleri nedeniyle ikinci planda tutmak zorunda kaldıklarını izliyoruz. Sanırım bu yüzden bu kadar ilgi çekici bir dizi.

“The Crown”da oyuncular ve ekip dışında en çok neyi özleyeceksiniz?

- Boyun eğip selam veren insanlar ve kıyafetler... Bu sezon çektiğimiz son sahnelerde, York Minster’daydım, büyük katedralde çekim yapıyorduk. Büyük bir koro, büyük bir orkestra, harika askeri üniformalar giymiş bir sürü insan. Sanırım üç düzine süslü defne ağacı ve koridordan biz yürürken eğilen ve selam veren 400 figüran... Orkestra çalıyor o anda daha iyisi olamaz diyorsun. Sanırım bu ölçekte ihtişamı gerçekten özlüyorum... Çekimler bitti, eve geldim ve çocuklar selam vermek için eğilmeyi bırak yüzüme bakmıyor bile. Kıyafetler berbat... Evin çatısı akıyor. Kraliyet üyesi olarak biraz zaman geçirmek güzeldi.

Yazının Devamını Oku

Bu rolle intikam alıyorum

26 Kasım 2023
Emerald Fennell’in hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmen koltuğunda oturduğu “Saltburn” filminde başrolleri Barry Keoghan, Jacob Elordi ve Rosamund Pike paylaştı. Bu İngiliz draması, Oxford Üniversitesi’nde kendini dışlanmış hisseden Oliver Quick’in yaz tatili için onu ailesinin göz kamaştırıcı evine davet eden aristokrat Felix Catton’un dünyasını altüst etmesini konu alıyor. “Saltburn”de İngiliz aristokrat anne Elspeth Catton’e oynayan Rosamund Pike, Hürriyet Kelebek okurları için film hakkında merak edilenleri anlattı.

 “Saltburn” etkileyici bir film... Sizin performansınız da harika. Emerald Fennel’in senaryosunu ilk okuduğunuzda karakteriniz Elspeth’te ne gördünüz? Bu karakterin kendini aşırı beğenmişliğiyle nasıl bağlantı kurdunuz?

- Karakterim Elspeth çocuklarına karşı neredeyse tamamen ilgisiz ve sıra dışı bir anne. Ailesiyle bağlantı kurmayan tavrını saklamak için de aile dışındakilerle çok ilgileniyor. Başkalarına karşı kendisini bile hayrete düşürecek kadar hayırsever bir tanrıçayı oynuyor ve insanı büyülüyor. Aslında Elspeth birisini büyülemekten başka hiçbir şeyi de sevmiyor. Aynı zamanda mesafeli, kendine çok yaklaşılmasını da istemiyor. Emerald karaktere o kadar çok renk katmış ki... Kendisini her türlü gerçek duygudan mahrum bırakan, duygusal açıdan zayıf bir karakter Elspeth. Başına çok travmatik bir şey geldiğinde onu yaşamaktan o kadar korkuyor ki hemen üstünü örtüyor. Senaryoyu okuduğumda ilk düşündüğüm, oynaması çok ilginç bir şey olacağıydı. Elspeth, bir şeyin gözüne gerçekten bakmayan bir karakter...

Bu karakteri canlandırmak için kendi hayatınızda nelerden yararlandınız?

- Filmin zaman dilimi 2006 yılı, o dönemi çok iyi hatırlıyorum. Magazin dergilerinde yer alıyordum. Londra’da sürekli fotoğraflarım çekilirdi. Ünlü kadınlar için ne kadar zor bir dönem olduğunu hatırlıyorum. Hatta zordan daha da fazlasıydı. Herkes birilerini yakalamaya hazırdı. Keşke seni taksiden düşerken yakalasam ya da bir galaya giderken harika görüntülendikten sonra çıkışta fazla alkollü yakalasak... Ya da terli koltuk altlarıyla. Kadınları utandırmaya hazır olunan bir dönemdi... Filmin malzemesi de bunlar. Küçümseyen, küstah ve yargılayıcı ortamlar...

HİÇBİR ŞEKİLDE AYNI SAYGIYI GÖREMEZSİNİZ

Elspeth gibileri var diyorsunuz...

- İngiltere’de büyüdüğünüzde bazı ortamlarda sizi rahatsız eden insanlarla karşılaşmanız kaçınılmaz. Bu rol beni rahatsız hissettiren tüm o zamanların intikamıydı.

Yazının Devamını Oku

‘Vampir’ diktatör

19 Kasım 2023
11 Eylül 1973’te Şilili komutan Augusto Pinochet, bir darbe yaptı ve Salvador Allende’nin yönetimini ele geçirdi... Acımasız diktatörün 250 yıldır yaşayan bir vampir olarak tasavvur edildiği “El Conde” (Kont) 80’inci Uluslararası Venedik Film Festivali’nde ilk kez izleyiciyle buluştu. Yönetmen Pablo Larraín’in tarihsel gerçekliği alaycı bir şekilde ele aldığı film, festivalde ‘en iyi senaryo’ dalında ödül kazandı. Toplumsal travmayı alaycı bir şekilde anlatmanın seyircide ilginç düşünce zinciri oluşturacağını belirten Şilili yönetmen, “El Conde” filmini ve senaryo sürecini Hürriyet Kelebek okurlarına anlattı.

 Filmi neden siyah beyaz çekmeyi tercih ettiniz?

- Her zaman siyah beyaz bir film yapmak istemiştim. Bunun paralel bir gerçeklik yarattığını düşünüyorum. Korkuyu politik fikirlerle birleştiren ve kanlı bir diktatörü tasvir eden böyle bir film için, bunun iyi bir araç olduğunu düşündüm. Özellikle de filmin sahip olduğu komedi ve hiciv tonu göz önüne alındığında... Yani evet, siyah beyaz olması bence çok mantıklıydı.

 Vampirler günümüzde “kan emen canavarlar” olarak görülüyor. Siz onları bu filmde bilinenden daha farklı yorumladınız.

- Birisi uzun yıllar boyunca sistematik insan hakları ihlalleri yaptığında ve asla gerekli adaleti sağlamadığında, o kişi birçokları için uzun yıllar boyunca bir ülkenin bilinci ve ruhu üzerinde uçan kara bir melek olabilir. Bu sadece filmin kalbi. Adaletin olmayışı, cezasızlık yaratır. Bu cezasızlık cehennem gibi bir figüre dönüşebilir. Bu kadar basit bir düşünce zincirine sahip olduğumuzda bir vampirden bahsettiğimizi anladık.

ÇOK GÜÇLÜ VE VAHŞİ BİR KAPİTALİZM GETİRDİ

 El Conde’da birçok tarihi olay betimleniyor. Bunlar ne kadar doğru?

-

Yazının Devamını Oku