GeriKadın Sağlığı Gözyaşı dökenler daha çabuk iyileşiyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Gözyaşı dökenler daha çabuk iyileşiyor

"Gözyaşları kendi başına bir ilaç özelliği göstermektedir. Gözyaşlarının zararlı bakteri ve virüsleri öldüren bir enzimi içerdiği, uzun zamandır bilinmektedir."

Bilim adamları gözyaşını, gözü mikrobik hastalıklardan koruyan, tahriş edici maddelerin tesirini ortadan kaldıran ve gözü ıslak tutan bir vücut sıvısı olarak tarif ederler. Araştırmalar, gözyaşının, ağlama esnasında insandaki moral bozukluğunu giderdiğini ortaya çıkarmıştır. İnsan, genellikle "ağla, rahatlarsın" deyim ve tavsiyesini kullanmasına rağmen, ağlamanın ne işe yaradığını tam olarak bilememektedir. W. Frey, ağlama sırasında insanın gözyaşı ile vücutta strese sebep olan maddeleri attığını iddia etmekte ve teorisini ispatlamak için, birtakım deliller ileri sürmektedir. Gözyaşının salgılanmasını düzenleyen salgı bezleri vücuttaki manganezi yoğunlaştırarak dışarı atarlar. İnsanda mizaç değişikliklerine sebep olduğu bilinen manganez, gözyaşında kandaki miktarından otuz kat daha fazladır. Bilim adamlarına göre son tespitler, iki türlü gözyaşı bulunduğunu göstermiştir. Birincisi, tahriş edici maddelerin meydana getirdiği gözyaşı, ikincisi hissî/duygusal sebeplerin meydana getirdiği gözyaşıdır. Duygusal sebeplerle akan gözyaşının içeriğinin diğerinden farklı olduğu ve hissî gözyaşlarının %24 oranında daha fazla protein içerdiği gösterilmiştir. Stres esnasında salgılanan üç madde; lösin-enkefalin (ağrı hissini düzenler), ACTH (strese cevabın başlamasına sebep olur) ve prolaktin (memelilerde süt üretimini düzenler) iki tür gözyaşında da bulunmuştur. Prolaktin, süt salgılanmasının yanında gözyaşı salgılanmasını da temin eder. Böylece, ağlamanın cinsiyete göre farklılık göstermesi ve kadınların daha çok ağlamasının sebebi anlaşılmıştır.Kadın ve erkek arasında ağlama sıklığı açısından önemli farklar vardır. Bir aylık bir sürede kadınlar, erkeklerden 4 kat daha fazla ağladıklarını ifade etmişlerdir. Kadınların kanındaki prolaktin seviyesi erkeğinkinden % 60 daha fazladır. Kız ve erkek çocuklarda prolaktin seviyeleri ve ağlama sıklığı aynıdır. Kadınlarda 55 yaşından sonra prolaktin seviyesi düşer ve göz kuruluğu başlar. Yaşlı kadınlarda göz kuruluğu sendromuna sıkça rastlanması bundandır. Bu durumda, gözyaşı bezleri kâfi miktarda yaş salgılayamadığı için göz, yeterince ıslanıp kayganlaşamaz. Ancak bu kadınlar, normalde göz kuruluğundan bahsetseler bile, hissî durumlarda zor da olsa yine ağlayabilmektedirler. Hatta birçok hasta, göz kuruluğundan kurtulmak için duygusal şeyleri hatırlayıp kendilerini ağlamaya zorlayarak gözlerini ıslatır. Bu tür hastalarda hissî gözyaşlarının meydana gelmediği, buna karşılık tahriş edici sebeplerle meydana gelen gözyaşının aktığı görülür. Araştırmanın enteresan neticelerinden birisi de kadınların %85'inin, erkeklerin %73'ünün ağladıktan sonra kendilerini daha iyi hissetleriydi. Ayrıca ağlamamız lâzım geldiğinde duygularımızı bastıracak olursak fizikî ve psikolojik olarak kendimizi daha kötü hissedeceğimiz de bilim adamlarının görüşleri arasındadır. Pitsburg Hemşire Okulunda yapılan bir araştırma, sağlıklı insanların, ülserli hastalardan ve bağırsak rahatsızlığı bulunanlardan daha kolay ağlayabildiklerini gösterdi. Bundan da anlaşılıyor ki, ağlayamayanlar mide ve bağırsak hastalıkları gibi birçok hastalığa daha fazla yakalanmaktadır. Bir belirtisi ağlayamamak olan irsî disotonomi hastalığına yakalanan çocuklar, duygusal açıdan stresli olaylara karşı da dayanıksızdırlar. Bütün bu araştırmaların neticesi olarak şu söylenebilir: Strese direnç göstermede hissî gözyaşının önemi çok büyüktür. İnsanın mânâ dünyasında olgunluğunu gösteren ağlamak, fizyolojik etkilerde de kendini gösterir. Duygusal gözyaşı, stresten kurtulmanın en belirgin ifadesidir.Gözyaşları kendi başına bir ilaç özelliği göstermektedir >>>Minnessota Üniversitesinden William Frey, insan gözyaşlarının gerginliğe ve strese sebep olan kimyevi maddeleri temizleyip dışarı atmak yoluyla, ruhsal sıkıntıyı gidererek insanı rahatlattığını ve ferahlattığını açıklamıştı. Eski Sovyetler Birliği Tıbbî İlimler Akademisinden bir grup araştırmacı, gözyaşlarının fizikî olarak da insanı iyileştirdiğini tesbit etmişlerdir. Bu çalışmalarında araştırmacılar, bazı laboratuar hayvanlarının derilerinde yaralar açtılar ve sonra onları sinirlendirecek ve ağlamaya sevk edecek hareketler yaptılar. Basit bir ağlama hâdisesi neticesinde yaraların iyileşme hızının büyük bir oranda arttığını ortaya koydular. Bazı durumlarda yaraları iyileştirmek için gerekli olan zaman, 12 güne kadar düşürülebildi.Gözyaşı guddeleri çıkarılmış olan hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda ise yaraların iyileşme hızının oldukça yavaşladığı görüldü. Bilim adamları gözyaşı guddelerinin, kan dolaşım sistemine bazı kimyevî maddeler ifraz ettiğini, bu maddelerin ise vücutta iyileştirici etkiye sahip olduklarını söylemektedirler. Henüz tam bir laboratuar kontrolünden geçirilmemiş ve tam olarak tesbit edilememiş olmakla beraber, bilim adamları bu maddelerin en azından deri üzerinde faydalı bir tesirinin olduğunu kabul etmektedir.Gözyaşları kendi başına bir ilaç özelliği göstermektedir. Gözyaşlarının zararlı bakteri ve virüsleri öldüren bir enzimi içerdiği, uzun zamandır bilinmektedir. Kalp hastalıkları, pektik ülser, kolit, deri döküntüleri ve gerilimlerin yol açtığı pek çok hastalığın kaynağı, içe dökülmüş, yani bastırılmış gözyaşları olabilir. Günümüzde, erkeklerin çalıştığı pek çok işte çalışmak zorunda kalan hanımlar, erkeklerle aynı baskılar altında kalmakta ve bunları kontrol etmeye mecbur olmaktadır; bu da çalışan kadınların çok daha stresli olmasını neticelendirmektedir.Ağlama; dolaşım, solunum, damar ve sinir sistemini uyarır. Nabız hızlanır, kan basıncı yükselir. Yutağın kasılması boğazda bir tıkanıklık hissi uyandırırken, diyaframın kasılmasıyla da hıçkırık başlar. Şiddetli bir öksürme ile akciğerden dışarıya saatte 70 mil süratle hava atılır. Kısa süreli ağlama, iyi bir egzersizdir. Bunun da ötesinde göz, burun ve yüzü yıkayan ılık tuzlu su, ana rahmindeki amnion sıvısına benzer. Ağlamak, gerilimi azaltarak kendimizi yenilemiş ve tazelenmiş hissetmemizi sağlar. Ağlar gibi olduğumuzda ağlamamak için çabalarsak, ense-çene ve göğüs kasları kasılır. Dolayısıyla soluğumuzu tutarız. Bu durumda da, ağlarken olduğu gibi burun tıkanır ve burna kan toplanmaya başlar. Gözyaşları, burun kanalı ile burnun içine drene edilerek basınç düşürülmedikçe, burun tıkalı kalacaktır. Tıkanıklık halinin uzaması durumunda ise, burnun virüslere karşı olan direnci zayıflayacaktır. Bu sebeple bazı araştırmacılar, ağlamayan kişilerin daha fazla nezle olduğuna inanırlar. Tabiidir ki bunların hiçbiri, sağlıklı olmak için her zaman ağlamak gerekir anlamına gelmez. Bazı insanlar gözyaşının getirdiği rahatlığı, duâ ederek, bazıları ise sağa sola bağırıp deşarj olarak duyabilirler.Fakat bu yolların hiç biri ağlamak kadar tedavi edici değildir. Bebekler doğar doğmaz ağlamaya başlarlar. Bu gözyaşları hissî değildir. Ve altı hafta boyunca akıtılan gözyaşları da yine duygusal olmayacaktır. Bu göz sulanmaları, merkezî sinir sistemi olgunlaşınca gerçek gözyaşına dönüşecektir.

False