Araştırma Gereği Duymadığımız 14 Şey!
.
Atlıkarınca
Lunaparklarda çocukları eğlendirmek amacıyla kullanılan atlıkarınca sözcüğü, 19. yüzyılda atlıkaraca bileşik sözcüğü ile karşılanıyordu. Buradaki “karaca” bir hayvan adı değildir. İtalyanca'dan gelen ve bizde bir süre “araba, fayton” anlamında, "karoça" biçiminde kullanılan İtalyanca “corrozza (araba, lüks araba)” sözcüğünden gelmedir. Atlı karoça zamanla atlıkaracaya, daha sonra da atlıkarıncaya dönüşmüştür.
Washington Portakalı
Bu portakal ilk olarak İspanyollar tarafından Brezilya'ya götürülmüş. 1870'de Brezilya'dan bir düzine kadar portakal fidanı beyaz saraya hediye olarak gönderildiği zaman Washington yetkilileri bu fidanları seralara ektirmişler. Daha sonra iklim uygun olmadığı için bu fidanlar Florida ve Kaliforniya'ya gönderilmiş ve üretime geçilmiş. Washington'dan geldiği için bu isimle anılan portakal Kaliforniya'da iyi tutmuş ve bu portakalın ismi tüm dünyaya bu şekilde yayılmış.
Uğur Böceği
Böceğin uğuruyla ilgili şöyle bir rivayet var. Zamanın birinde bahçeleri zararlı böcekler istila etmiş. İnsanlar çaresizlik içinde zararlılarla nasıl mücadele edeceğini bilemezken uğur böcekleri ortaya çıkıvermiş. Bitkilere musallat olan ne kadar zararlı varsa hepsini yiyerek yok etmişler. İnsanlık o günden sonra bu böceği uğurlu kabul etmiş.Uğur böceklerinin birçok tarım ürününe zarar veren yaprakbitlerini yiyerek beslendiği ve yaşamları boyunca yaklaşık 5000 yaprakbiti yediğini söylüyor kaynaklar.Rivayet doğru olsun olmasın insanlığa bu kadar faydası olan bir böcek zaten uğurlu sayılmaz mı?
Napolyon Kirazı
Aslında napolyon değil Apolyont kirazı olarak söylenmesi gereken meyvedir. Bunun nedeni de Bursa şehri içerisindeki eski adı "Apollion veya Apolyont" olan Uluabat Gölü'nün çevresinde yetiştirilen kirazların iri ve kıpkırmızı olması bu isimle tanınmasını sağlamış ve zamanla bu isim duyum ve söylenişindeki yanlışlar ile günümüze herkesin tanıdığı Fransız devlet adamı Napolyon'un ismine evrilmiştir.
Alo
1909 yılında, Osmanlı coğrafyasında elitler arasında Fransızca konuşmak pek popülerdi. 19. Yüzyılda Avrupalı simsarlar sayesinde Osmanlı Devleti’ne hem teknoloji, hem de kültür transferi başlamıştı ve Fransızca, özellikle de imparatorluğun son yıllarında, siyasi anlamı da olan bir dil haline gelmiş, batılılaşma yanlısı aydınlarla azınlıkların oluşturduğu basın bile Fransızca dilini kullanmıştı.O dönem bu topraklara transfer olmuş teknolojiye dair pek çok kelime de Fransızca’dan geçmiştir ve hala da o dilde okunduğu şekliyle kullanılmaktadır: Lokomotif (locomotive), kondüktör (conducteur), ray (rail), anten (antenne), radyo (radio) gibi…Bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki, o dönemde ülkemizde kullanılmaya başlayan telefon, kültürüyle beraber ithal edilmiş ve “Alo” kelimesi Türkçe’ye kuvvetle muhtemel Fransızca’dan geçmiştir. Fransızlar resmi telefonlarda kibar bir selamlama ifadesi olarak “allo” kullanırlar. Fransızların telefonda “allo” kullanmasının muhtemel sebebi de, telefonun yaygınlaşmaya başladığı dönemde telefonun anavatanı olan ABD’de de telefon selamlama cümlesi olarak “Hello” kullanılmasıdır.
Peygamberdevesi
Bu böceğe dilimizde peygamberdevesi denmesinin sebebi ön bacaklarının dua eder gibi durmasından kaynaklanıyor. Latince ismi mantis olan böceğin İngilizce'deki ismi de "praying mantis" yani "dua eden mantis" olarak geçiyor.
100 Numara
Eskiden Fransa'da otellerde tuvaletler koridorların uçlarındaydı. Odaların her birine birer numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve '00' diye işaretlemişlerdi. Fransızca'daki 'numarasız' kelimesi ile ' 100 numara' kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, bizde Fransızcası biraz kıt birinin tercüme hatası sonucu 'yüznumara' olarak yerleşmiştir.
Bozuk Para
Orta Çağ döneminde basılan paralar daha çok altın ve gümüş madeninden yapılmaktaydı. Bu nedenle de madeni paraların üzerinde yazılı değer ile (nominal değer) paranın maden değeri (reel değer) birbirine eşit veya yakındı. Ancak, artan üretim ve gelişen ticaret sektörünün talebine oranla daha az miktarda artan altın ve gümüş üretimi para kıtlığına neden olmaktaydı. Bu durumu fark eden senyörler(Avrupa'da toprağı olan derebeyi) paraların ayarlarıyla oynamak suretiyle para miktarını artırmaya çalışıyorlardı. Bir örnekle açıklamak gerekirse, 10 gram altından yapılmış bir altın paranın eritilerek içine daha az değerli(bakır, demir gibi) madenlerin karıştırılmasıyla bir yerine iki altın para basılmaktaydı. Ülkemizde bugün “ufaklık para” karşılığı olan bozuk para deyiminin ortaya çıkışı Osmanlı dönemine uzanmakta ve ayarı düşük(bozuk) para için kullanılmaktaydı. Zira, Osmanlı Devleti'nde de maden paranın ayarının düşürülmesi Fatih Sultan Mehmet döneminde gümüş paranın ayarının düşürülmesiyle başlayarak, zaman zaman gidilmiştir.
Deveci Armudu
Meyveciliğe özel bir ilgisi olan Deveci ailesinin gebze yakınlarında yine kendi adları ile anılan çiftliklerinde ürettikleri ülkenin ilk deneysel meyvesi.
Kot
Kot sözcüğünün Türkçeye yerleşmesinin asıl nedeni, bu ismin Türkiye'de blucini üreten ilk kişinin soyadından geliyor olmasıdır. Türkiye'deki ilk kot üretimini yapan, Muhteşem Kot, 1940 yılında Fransa'ya yaptığı bir gezide blucinle karşılaşır. Sağlamlığına ve dikim tarzına hayran kalan Muhteşem Kot, bu kumaşı Türkiye'de üretmeye karar verir.Türkiye'ye döndüğünde bu kumaşı üretmeyi başarır ve 1960 yılına gelindiğinde günde 200 adet üretimi yakalamıştır. Bu kumaş o dönemde özellikle köylüler ve işçiler tarafından çok tutulur. 1960 yılında KOT adını markalaştırırlar.Ancak 1980'li yıllara (Özal dönemi) gelindiğinde serbest piyasa ekonomisiyle kapılar açılır ve yabancı markaların yerli piyasaya girmesiyle o günlere kadar birinci sırada olan Kot marka blucin artık ikinci sınıf olmuştur. Böylece satışları düşen firma 1992 yılında üretimi durdurur ve fabrikayı kiraya verir.
Tahterevalli
Türkçedeki tahterevalli adı Farsça tahtırevan adından gelir. Tahtırevan, genelde insanların omuzlarında, bazen de deve, fil, at gibi hayvanlara yüklenerek götürülen, üstü örtülü, insan taşınan, tekerleksiz araçtır.
31
"31 çekmek" deyiminin aslı Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Osmanlı dönemindeki insanlar bu olaya "el çekmek" derlermiş ancak, ulu orta böyle şeylerden bahsetmek kolay olmadığı için, bunu nasıl kullanırız diye düşünürken akıllarına "ebced hesabı" nı kullanmak gelmiş. (Ebced hesabı: bir çok kültürde bulunan, harflerin belirli sayılara denk geldiği bir şifreleme sistemi olarak anlatılabilir kısaca.) "El çekmek" in el kısmını ebced ile hesaplayınca; Osmanlı alfabesinde E harfi için kullanılan "Elif" (1) ve l harfi için kullanılan "Lam" (30) harflerinin sayısal değerlerinin toplamı olan 31 sayısına ulaşmışlar.