Sinema tarihinin en çok tartışılan aşk sahneleri
.
Danimarkalı yönetmen Lars von Trier'nin bu yıl Cannes Film Festivali'nde olay yaratan filmi Antichrist; İngiltere'de de bir şoka neden oldu. Filmlere yaş sınırlaması getiren İngiliz Film Sınıflandırma Kurulu, von Trier'nin yeni çalışması Antichrist'in hiçbir bölümünün kesilmeden vizyona girmesine karar verdi. Cannes'da pornografiye yakın cinsellik ve aşırı şiddet içeren sahneleri nedeniyle tepki çeken film hakkında böyle bir karar verilmesi ülkede tartışma yarattı. Bu yıl 62'nci kez düzenlenen Cannes Film Festivali'nde Charlotte Gainsbourg'a en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran filmin erkek başrol oyuncusu ise Willem Dafoe. Senaryosunu da von Trier'nin yazdığı filmin Cannes'da ilk gösterimi yapıldığında salondaki seyircileri ruh hali de birbirinden çok farklıydı. Kimi olup bitenler karşısında şok geçirirken, kimi kahkahalarla gülüyor, kimi de filmi ve yönetmeni ıslıklarla protesto ediyordu.
Filmin bu kadar gürültü koparmasının sebebi ise içerdiği izlenmesi pek kolay olmayan "aşırı doz" işkence ve seks sahneleri. Lars von Trier, iyilik, kötülük ve Tanrı gibi kavramları sorguladığı filminde çocuğunun ölümüyle deresyona giren bir kadın ve onu tedavi etmeye çalışan terapist kocasının öyküsünü anlatıyor. Yönetmen bu kadar tepki gören filmini "üç yıl önce çektiğim acıların teparisi" olarak tanımlıyor. Lars von Trier, bundan üç yıl önce derin bir depresyona girdiğini, günlerce yataktan çıkamadığını anlatarak "uzun süre terapi gördüm. Bu benim için zor bir deneyimdi. İşte bu film de o dönemde çektiğim acıların terapisi benim için" diye konuşuyor.
PARİS'TE SON TANGO (ULTIMO TANGO E PARIGI)
İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci, aslında pek çok filmiyle tartışma yarattı. Ama Paris'te Son Tango, belki de en çok tartışılan yapıtı. Eleştirmenler ve seyirciler bu film yüzünden kelimenin tam anlamıyla ikiye bölündü. Kimi filmi bir sanat yapıtı olarak değerlendirip beğenirken; kimi de filmin yaydığı etkileyici cinsel enerjiden aşırı derecede rahatsız oldu.
Filmin başrollerinde sinema efsanesi Marlon Brando ile o dönemde genç bir yıldız olan Maria Schrader vardı. FİLMİN KONUSU:
Hollywodd'un ağır toplarından Marlon Brando, eşinin intiharını unutmak için ülkesi Amerika'dan ayrılıp Paris'e yerleşen 45 yaşındaki bir adamı canlandırıyor. Bu kederli dul adam ev ararken kendisi gibi umutsuzluğa kapılmış Parisli bir güzelle (Maria Schneider) karşılaşır. Birbirlerinin adını bile bilmeyen, ıstırap içindeki ikili, erotik doruklara çıkan durduramadıklara bir dansa başlarlar.
THE BROWN BUNNY
Yönetmenliğini Vincent Gallo'nun üstlendiği film, 2004 Cannes Film Festivali'nde içinde yer alan oral seks sahnesiyle herkesi şoke etti. Kimileri "sinema hayatı taklit eder" diyerek bunu normal karşılarken kimileri de bu sahneyi de filmi de acımasızca eleştirildi.
FİLMİN KONUSU:
Hikaye motorsiklet yarışçısı olan Bud'un New Hampshire'daki beş gün süren yarışıyla başlıyor.Bud'ın bir sonraki yarışı Califonia'dadır ve Amerika'ya yolculuğunu unutamadığı aşkının hatıralarını hatırlayarak sürdürü, fakat ne yapsa bu hatıraları unutamamaktadır.Daisy'nin yerini alacak birini bulamamakta ve hiçbir kadına aşık olamamaktadır.
BİR RÜYA İÇİN AĞIT (REQUIEM FOR O DREAM)
Pi adlı filmiyle büyük bir hayran kitlesi edinen Darren Aronofsky'nin en unutulmaz filmlerinden biri. Hubert Selby'nin romanından uyarlanan filmin başrollerinde Jennifer Connely, Jared Leto ve bu filmdeki unutulmaz anne performansıyla Oscar adayı olan Ellen Burstyn vardı.
Aronofsky, kendine has görselliğiyle bağımlılığın insan doğasını nasıl etkilediğini anlatıyordu filmde. Üstelik sadece filmin genç kahramanlarına olduğu gibi uyuşturucu değil, medya, televizyon, yemek, anne sevgisi gibi insanın farkında olmadan bağımlılıkların. Filmin Clint Mansell imzalı müziği de cabası.FİLMİN KONUSU:
Sara Goldfarb, TV bağımlısı dul bir kadındır. Oğlu Harry ise kız arkadaşı Marion ve uyuşturucu dağıtıcısı Tyrone'la takılan madde bağımlısı bir çocuktur. Sara, bir TV şovuna çıkmaya hak kazanır ve çok heyecanlanır. Ödül olan kırmızı elbiseye girebilmek için kilo vermeye çalışır ve diyet haplarından kullanmaya başlar. Diğer yandan Harry ve arkadaşları tam gaz eroin ve kokain almaya devam eder. Bu bağımlılıklar zamanla aileyi bir felakete sürükler.
ÇARPIŞMA (CRASH)
David Cronenberg'in imzasını taşıyan film, cinsel içerikli sahneleri yüzünden eleştirilmişti. J.G. Ballard'ın romanından uyarlanan filmin başrollerinde James Spader,Holly Hunter ve Deboran Kara Unger vardı.
FİLMİN KONUSU:
Ciddi bir araba kazası geçiren James Ballard, kazanın diğer mağduru Helen Remington ile tanışır. Kocasının ölümüne sebebiyet verdiği için kadından af dilemeyi planlayan James, Helen ile birlikte tuhaf bir yeraltı kültürüne dahil olur. Trafik kazası mağdurlarından oluşan bu alt kültürde, cinsel enerji ve otomobiller iç içe geçmiştir. Bu ilginç insanların arasında dolaşan James'in karısı ile olan yaşamı da değişecektir.
TEMEL İÇGÜDÜ (BASIC INSTINCT)
Sharon Stone'un canlandırdığı karakterin cazibesi, seksapeli hele de o ünlü sorgu sahnesindeki oturuşu uzun süre unutulmadı.
FİLMİN KONUSU:
Paul Verhoeven'in yönettiği başrollerinde Sharon Stone ile Michael Douglas'ın yer aldığı film, Eski rock starı ve San Fransisco gece kulübü sahibi Johnny Boz yatağında öldürülmüş olarak bulunur. Dedektif Nick Curran, cinayeti araştırmakla görevlendirilir. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığı konusunda sabıkası vardır. Catherine Tramell ise meşhur bir yazardır ve cinayet şekli kendi kitaplarından birinde anlattığı bir hikayeyle birebir aynıdır. Polis 2 olasılık üzerinde yoğunlaşır. Katil ya yazarın kendisidir ya da onun romanlarını yakından takip eden bir okuyucusu. Nick'in eski sevgilisi olan Beth, şüpheleri Catherine üzerine yoğunlaştırmaya çalışırken, bir anda şüphe oklarını kendi üzerinde bulur. Catherine sandığından çok daha zeki bir kadındır.
DOKUZ BUÇUK HAFTA (NINE 9 1/2 WEEKS)
Erotik filmlerin usta ismi Zalman King'in senaryosuna katkıda bulunduğu Dokuz Buçuk Hafta, gerçekten de 80'lerde adından epey Zalman King'in imzasını taşıyan film 80'li yıllara damgasını vurdu. Kim Basinger ve Mickey Rourke'un yer aldığı cesur sevişme sahneleri de tutucu çevreleri çok kızdırdı.
MAHREMİYET (INTIMACY)
Hanif Kureishi'nin öykülerinden Patrice Chéreau tarafından sinemaya uyarlanan film, kahramanlarının hiç durmadan sevişmesinin yanısıra müzik kullanılmayan tamamen doğal seslerin kullanıldığı sevişme sahneleri yüzünden eleştirilmişti.
LOST IN BEIJING
Berlin Film Festivali dahil bir çok uluslararası festivalde ödül için iddialı adaylar içinde adı geçen Li Yu'nun imzasını taşıyon film, cinsellik içeren sahneleri yüzünden Çin'de yasaklanmıştı.
DİKKAT ŞEHVET (SE JIE)
Ang Lee'den Brokeback Dağı'ndan daha fazla tartışılan bir film. Ateşli ve gerçekten etkileyici sevişme sahneleri yüzünden filmin kadın başrol oyuncusu Wei Tang kelimenin tam anlamıyla devlet tarafından cezalandırılmış, bu cesur sahneler yüzünden genç oyuncu işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.
BROKEBACK DAĞI (BROKEBACK MOUNTAIN)
Pulitzer ödüllü E. Annie Proulx'un kısa öyküsünden uyarlanan film, başrollerinde yer alan Jake Gyllenhaal ve Heath Ledger'ın canlandırdığı karakterlerin öpüştükleri sahneler yüzünden çok eleştirildi. Ang Lee'nin yöhettiği Brokeback Dağı, anlattığı eşcinsel aşk nedeniyle bazı çevrelerin tepkisini çekti.FİLMİN KONUSU: Ennis Del Mar (Heath Ledger) ve Jack Twist (Jake Gyllenhaal) aynı anda kovboyluk işine başvurur. İkisi de işe alınır ve kampa gönderilir. Sabahtan akşama koyun güden ikili akşamları konuşmaya ve arkadaşlık etmeye başlar. Zamanla bu arkadaşlık aşka dönüşür. Ancak kapalı bir toplumda ve eşcinselliğin hiç kabul görmediği bir dönemde yaşamaktadırlar. Kamp dönüşü her ikisi de evlenir ve çocuk sahibi olur. Aradan dört yıl geçer. Jack, Ennis'e bir kart gönderir ve onu ziyeret etmek istediğini söyler. Ennis teklifi sevinçle kabul eder. İkili bir-iki haftalığına kampa gider. Ennis'in eşi iki kovboyun arasındaki ilişkiyi farketmiştir ve Ennis'den boşanır. Biri çiftçi, diğeri rodeo kovboyu olan bu iki adam farklı karakterlerine rağmen birbirlerine bağlanırlar. Yaşam boyu sürecek olan bu ilişki, kopmalar ve ayrılıklar yaşayacak fakat iki aşığı her zaman buluşturacaktır. Ortaya, kulaktan kulağa yayılacak, aşka dair güçlü tonlar barındıran efsanevi bir hikâye çıkacaktır.
AY (LA LUNA)
Yine Bertolucci yine tartışmalı bir yapım. Usta yönetmenin senaryosunu da Franco Arcalli ile birlikte kaleme aldığı film, aslında pek çok kişinin tehpkisini çeken anne oğul arasındaki ensest ilişki bir yana bırakılırsa şiir gibi görüntüleriyle son derece etkileyici. Türkiye'de gösterime girdiği dönemde tartışma yaratan film, anne ile oğlu arasındaki bu ilişki yüzünden bazı çevreler tarafından lanetlenmişti.
FİLMİN KONUSU:
Tam da büyüme çağında olan Joe'nun bu zamanlarda güçlü bir baba figürüne ihtiyacı vardır. Annesi bir opera sanatçısı olan Caterine, Douglas ile evlidir. Ama Douglas, Joe'nun gerçek babasının yerini tutamıyor. Ayrıca Douglas da ruhsal bir bunalımda. Giderek daha da kötüleşen Douglas bir gün Joe'nun gözleri önüne intihar edince Joe'nun durumu daha da kötüleşiyor. Bu olayın sonrasında anneyle oğlu İtalya'ya geri dönüyorlar. Joe orada uyuşturucu kullanmaya başlayınca zavallı annesi oğluna daha da yakınlaşıyor. Ancak bu yakınlaşma giderek bir anne-çocuk ilişkisinden çok iki sevgili ilişkisine doğru kayıyor…
POSTACI KAPIYI İKİ KERE ÇALAR
James M.Cain'in 1934'te yayınlanan aynı adlı romanından ilk kez 1946 yılında sinemaya uyarlandı. Hem roman hem de bu film başlı başına birer skandal oldu. Film 1981'de de bu kez Bob Rafelson tarafından uyarlandı. Başrollerdeki Jack Nicholson ve Jessica Lange'in mutfak masası üzerindeki sevişme sahnesi sinema tarihinin en çok konuşulan sahnelerinden biri oldu. Bu sahnede iki ünlülün gerçekten seviştiği iddia edildi.
FİLMİN KONUSU:
Tüm şiddetiyle süren ekonomik kriz yıllarında, rüzgardaki bir yaprak gibi eyaletten eyalete sürüklenen Frank, güzel Cora ve kendinden yaşça büyük kocası Nick'in işlettiği küçük bir lokantaya gelir. Nick'in acıyıp yer gösterdiği genç adam Cora'yla tutkulu bir ilişki yaşamaya başlar. Aşktan gözleri kör olan sevgililer Nick'i öldürüp hem özgürlüklerine hem de sigortadan gelecek yüklü paraya sahip olmaya karar verirler. Ancak hayat sürprizlerle doludur...