Ayça Bingöl hayata bakış açısını anlattı.
.
'Öyle Bir Geçer Zaman Ki' daha başlamadan adından bir hayli söz ettirmeyi başardı. Dizinin bir oyuncusu olarak bunu neye bağlıyorsunuz?
Bunu, iki yıl gibi bir zamana yayılan hazırlık sürecine bağlıyorum. Iş, Kanal D ve D Yapım tarafından uzun zamandır üzerinde çalışılıyordu. Konsept ve senaryoya büyük mesai harcandı. O yüzden ciddi bir ön hazırlığa sahibiz. Bu ön hazırlık da doğal olarak daha yayınlanmadan kendisini duyurması için ciddi bir altyapı sağladı ve seyircide de ciddi bir beklenti yarattı.Dizi, geçmişten başlayıp günümüze doğru giden bir kronoloji ile anlatılacak. Hem dönem hem de modern esintiler taşıyan bir dizide oynamak oyunculuk anlamında sizi zorluyor mu?Elbette farklılığı var. Buna zorluyor demeyelim ama benim için değişik bir tecrübe oluyor. Oyuncu olarak çok hoş şeyler deneyimliyorum. Dönem çalışırken, gerçekten o atmosfer içerisinde o kılıkta, kıyafette o mekânlarda olmak zaten benim için keyif olan oyunculuğu daha da keyifli hale getirdi. Onun dışında, dizinin günümüze geliş şekliyle ilgili senaryoda neler olduğu konusunda bilgim yok. Ama o süreçler de eminim çok keyifli olacaktır. 67'den 70’lere, 80’lere, 90’lara ve 2000’lere geliş, seyirci için görsel bir panorama olacak. Bizim için ne kadar keyifliyse sanırım seyirci için de o kadar keyifli olacak.
Senaryosunu Coşkun Irmak'ın kaleme aldığı dizinin 16 bölümü yayına girmeden hazırdı. Bu durum bir oyuncu için güvence verici ve motive edici oluyor mu?
Güven, kesinlikle doğru bir kelime. Oyuncu için çok güven verici oluyor. Çünkü asıl olan senaryodur. Kendimi bir oyuncu olarak tamamen senaryoya teslim eder, ondan güç alırım. Eğer senaryoya güvenir ve onu da arkama alırsam kendimi çok motive edici bir durum içerisinde hissediyorum. Benim için çok rahatlatıcıydı. Çünkü senaryo, oyunlarımı,Cemile’nin bütün diyagramını, hikâye içinde nerede ne kadar yükselip, nerede neleri nasıl oynayacağımı kurma fırsatı verdi. Bu çok önemli bir şey. Çünkü biz çoğu zaman senaryo olmadığı için bir bölüm oynuyoruz. Sonraki bölümde karakterimin nasıl bir tavır ve durumda olacağını bilmeden oynuyorum. Bu yüzden senaryonun önceden yazılmış olması büyük bir lüks.b>Ayça Bingöl kendisine teklif edilen oldukça fazla sayıdaki dizi içinden 'Öyle Bir Geçer Zaman Ki'yi seçerken neler düşündü?Rolümü çok sevdim. Bir oyuncu olarak size gelen teklifleri değerlendirirken, bir sürü parametreye bakıyorsunuz. Projeye karar verirken, oyuncu zaafları vardır. "Ben bu işin hikâyesini çok sevdim dersin ama diğer parametreler bazen çok doğru değildir. Bu işte rolümü sevmemin dışında diğer parametreler de o kadar tatmin edecek noktalardaydı ki: yapımcım. kanalım, yönetmenim, senaristim, ekip. hikayenin kurgulanış biçimi, karakterin katmanlı oluşu, oyuncu olarak beni geliştireceğine olan inancı.... Bunların hepsi bu proje içerisinde olmam için çok önemli etkenlerdi.
Sizce aileleri merkeze alan dizilerin bu kadar beğenilmesinin sebebi nedir?
Çünkü Türk toplumu olarak aile odaklı yaşıyoruz. Belki çok sosval insanlarız ama bizim için asıl olan o çatının altındaki çekirdek aile ya da anneannelerin ve babaannelerin olduğu, biraz daha büyük aile. Gelenek göreneklerimizden kaynaklanan böyle bir komün aile biçimimiz var. Doğal olarak bu kadar çok insanın birlikte yaşadığı ve iç içe olduğu durumlarda sürtüşmeler, problemler, ilişkilerde inişler çıkışlar yaşanabiliyor. Kendi çatısı altında yaşadığı şeyleri başka ailelerin yaşadığını da görmek seyircileri çok çekiyor. Dizimizle ilgili duyduğum en dikkat çekici cümle de bu aslında. İnternette Hepimiz birer Osman, Cemile, Ali değil miyiz?' yorumlarını çok okuyorum. Bizimle bu kadar özdeşleşme durumları var. Yaşanılanların boyutları ve şiddeti bu olmak zorunda değil elbette ama kendilerinden çok şeyler buluyorlar.Dizide sizi kocası ve ailesi için başkasını bıçaklayan biri olarak gördük. Gerçek hayatta Ayça Bingöl değerleri için neler yapmayı göze alabilir?Bıçaklama konsepti çok ayrı değerlendirilmesi gereken bir şey. O anki şartlar altında Cemile’nin tepkisel yaptığı bir şeydi. Ama kendi hayatımdaki değerler üzerinden gidersek; ben de değerlerimin peşinde olan, onlara inanan, değerlerim için mücadele etmeyi seven ve bunu yapmaya çabalayan bir insanım. Genel toplumun karşısında belki çok anarşik bir yapıyla çıkıp kendi değerlerimi yüksek sesle ifade etmiyorum ama kendi yaşadığım alanda beni ben yapan değerlerin en önemli şeyler olduğunu düşünüyorum.
Dizide yer alan bıçaklama sahnesinde neler hissettiniz? Bir can almak rol de olsa zor olmalı.
Zorlanılan bir sahnedir, doğru bir tespit. Ayrıca o sahnenin beni oyuncu olarak zorlayan başka bir tarafı vardı: Biz birinci bölümü temmuz ayında çekmeye başladık. Mekân bize belirli süreler içerisinde verilmişti. Bu yüzden de liman sahnelerinin geçtiği ilk bölümü çekerken, ilerleyen bölümlerdeki liman sahnelerini de aradan çıkarmamız gerektiği için dört bölüm birden çektik. İkinci, üçüncü bölümden hiç sahne çekmemişken, bıçaklama sahnesini çekmek zorunda kaldık. Bu hepimiz için, özellikle de ben ve Wilma için de zor bir sahneydi. Çünkü biz karakterlerimizi kuruyoruz, inşa ediyoruz, bölüm bölüm onları büyütüyoruz. Bu yüzden de işin başında bu kadar önemli bir sahneyi çekmek açıkçası beni korkuttu. Tamamen o koşulu ve Cemile’nin durumunu düşüncelerimde ve duygularımda en öne almaya çalışarak yönetmenimiz Zeynep Günayın'ın da yardımıyla o sahneyi çektik. Öyle bir ortamda ve o duygularla oynadığım sahneye şimdi bakınca, "Fena da olmamış" diyorum. Ama bir de kronolojik sırayla çekebilseydik, daha da iyi olabilirdim.Son derece güzel bir ses tonuna sahipsiniz. Sesiniz etkilemek istediğiniz insanların üzerinde kullandığınız oldu mu? Kötü bir niyetle kullandınız mı sesinizi ?Kullanmadım ama fena fikir değilmiş (Gülüyor). Hiç aklıma gelmemişti.
Set dışında neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz ?
İstanbul'daki tiyatro oyunlarını olabildiğince seyretmeye çalışıyorum. İstanbul'da o kadar güzel oyunlar yapılıyor ki. Devlet ve Şehir Tiyatroları dışında Beyoğlu'nda küçük küçük tiyatrolar açılmaya başladı. Evimde olmayı seviyorum, evcimen bir tarafım var. Spor yapmak yaşam biçimim. Onun dışında şu aralar pek zamanım yok. Galiba bir de uyuyorum (Çülüyor).Bir röportajınızda oyuncu olarak işinize aşkla yaklaştığınızı söylemişsiniz. Aşk sizin için ne anlam ifade ediyor?Aşk benim için; heyecan, ulaşılmaz bir kalp çarpıntısı demek. Aşk benim için; istediğim zaman kendi kendime hâkim olamayacağım bir şey, risk demek. Çünkü oyuncu olarak bazen oynadığım bir rolde de riske girebiliyorum. O yüzden hayatın geneline aşkla bakmak onu eğlenceli kılıyor.Eşiniz Ali Altuğ da oyuncu. Onunla nasıl tanıştınız?Biz konservatuarda sınıf arkadaşıydık, aslında tanışmamız sınıf arkadaşlığı tanışmasıydı. İki senenin sonunda aşk yaşadık. Arkadaşlıktan doğan bir aşk ve evlilik.