GeriCinsellik Cinsel terapiye ihtiyacımız var
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Cinsel terapiye ihtiyacımız var

"Seks hayatıyla ilgili sorunların en az yarısının psikolojik kökenli olduğunu biliyor muydunuz? Oysa yıllardır utandığınız için doktora bile gitmekten çekindiğiniz, hayatınızı kabusa çeviren cinsel problemlerden düzenli terapi seanslarıyla kurtulmanız olanaklı."

Seks hayatıyla ilgili sorunlar, evliliklerin ve beraberliklerin sağlıklı biçimde sürdürülmesini engelliyor, işin asıl üzücü yanı insanlar, kendilerini bir şekilde uymak zorunda hissettikleri "toplumsal tabular" nedeniyle hem özel, hem de sosyal yaşamı olumsuz etkileyen cinsel sorunlarını çözümlemek için doktora gitmekte de zorlanıyorlar. Araştırmalar, psikolojik kökenli olduğu bilinen seks rahatsızlıklarının oranının diğerlerine kıyasla çok daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Acıbadem Hastanesi Cinsel işlev Bozukluğu Merkezi uzmanlarının, yapılan bini aşkın başvuruya dayanarak sonuçlandırdıkları araştırmaya katılanların yarısından fazlasının sorunları, fiziksel herhangi bir müdabeleye gerek kalmadan çözülmüş, insanların yüzde 37'si sorunlarından, yalnızca cinsel danışmanlık alarak kurtuluvermişler; yüzde 29'u ise uzmanlar tarafından cinsel terapiye alınmış. Geri kalan şikayet sahiplerine de cinsel işlev bozukluğunun niteliğine ve nedenlerine yönelik çeşitli ilaç ve cerrahi tedaviler uygulanmış.

Araştırmaya göre, kadınlarda en sık görülen seks sorunu ilişki sırasında vajinanın kasılıp cinsel birleşmeyi engellemesi olarak bilinen vajinusmus, erkeklerde ise sertleşememek, Araştırma, yüzde 77'si evli olan kişilerin cinsel sorunları eşleriyle konuşmaktan kaçındıkları gibi, doktora başvurmak için de en az dört yıl beklediklerini ortaya koyuyor.

Kasıldım kaldım


Üroloji, jinekoloji ve psikiyatri uzmanlarından oluşan bir ekiple çoğul disiplinli bir yaklaşımın benimsendiği araştırmanın diğer sonuçları da göz yaşartıcı cinsten. Veriler, cinsel işlev bozuklukları merkezine başvuran erkeklerin yüzde 58'inde sertleşme bozukluğu ve yüzde 42'sinde de erken boşalma sorunu görüldüğünü ortaya kovuyor. Kadınlardaki cinsel sorunlarda is ilk sırada yüzde 66 ile vajinusmus yer alıyor. Vajinusmus'u yüzde 25 ile "cinsel istek azlığı" yüzde 17 ile "orgazm bozuklukları" izliyor. Araştırma sonucuna göre, cinsel sorunu olanların yüzde 77'si evlilerden oluşuyor. Başvuran kişilerin ortalama evlilik ya da ilişki süresi ise yedi yıl. Yapılan karşılıklı konsültasyon, tetkik ve değerlendirmelerin sonrasında olguların yüzde 93'üne en az bir cinsel işlev bozukluğu tanısı konurken; sadece yüzde yedisinde herhangi bir soruna rastlanmamış. Başvuran kişilerin yüzde 20'sinde iki, yüzde üçünde ise üç ayrı cinsel işlev bozukluğu belirlenmiş. ABD ve İngiltere gibi ülkelerle karşılaştırıldığında ülkemizdeki vajinismus ve erken boşalma sorunları çok daha yüksek oranlarda. Uzmanlar bu durumun kültürel farklılıkların yansıması olduğunu belirtiyorlar. Aslında Türk toplumu genelinde cinsel işlev bozukluklarının görülme sıklığına ilişkin araştırmalarla saptanmış kesin veriler yok. Bununla birlikte hastahanelere yapılan başvurulardan ortaya çıktığına göre, kadınlarda en sık cinsel isteksizlik ve orgazm olamama sorunları görülüyor. Tedavi arayışında olanlar ise daha çok vajinismus gibi cinsel birleşmenin gerçekleştirilmesine engel olan ve evliliğin sürdürülmesinde tehdit oluşturan sorunlar nedeniyle doktora gidiyorlar.

Kadınlar seks istemiyor

Araştırma için yapılan görüşme ve değerlendirmelerde, cinsel sorun yaşayan kişi ya da çiftlerin bu sorunları kabullenmesi için de uzun zaman geçmesi gerektiği ortaya çıkmış. Acıbadem Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezi bölüm başkanı Prof. Dr. Ferruh Şimşek, 'Araştırmaya katılan kişilerin eğitim düzeyi Türkiye ortalamasının üzerinde olmasına rağmen; cinsel sorunları uzun yıllar hiç bir doktora danışmadan yaşadıklarını saptadık" diyor. Katılanların yaşlarının 14 ile 81 arasında değiştiği; ama yaş ortalaması 35 olan araştırmaya göre, bu tür sorunlar genç nüfusta daha çok görülüyor. Prof. Dr. Ferruh Şimşek'in bu konudaki değerlendirmeleri ise şöyle: "Araştırmaya katılanlar cinsel işlev bozukluklarını çoğunlukla, zorlu yaşam koşulları, iş stresi, yetişme koşulları, eşlerinin hataları ya da anlayışsızlığı gibi kendilerinin dışındaki diğer etkenlere bağlamaya çalışıyorlar. Ortada bir cinsel sorun olduğu kabullenildikten sonra da ne yazık ki, uzun süre sorun eşler arasında bile konuşulamıyor; tedavi ya da çözüm arayışına girilemiyor. Oysa uzun süre tedavisiz kalan ve yıllar boyu sürüp giden cinsel sorunların çiftin yaşamında yeni sorunlara yol açacağı bir gerçek. Bunların başında kişinin kendisinde ya da eşinde başka cinsel işlev bozukluklarının da tabloya eklenmesi geliyor. Bu da sorunun ağırlaşması anlamına geliyor. Çiftin ilişkisinin ve iletişiminin bozulması, giderek kişide ya da eşinde depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıkların belirmesine neden oluyor."

İktidarsız demek değil

Aslında bu sorunların ortaya çıkmasında sıkıntı sadece hastalarla da ilgili değil. Birçok hastalıkta kendini gösteren cinsel fonksiyon bozukluklarının, ilgili hastalıkların tanı ve tedavisi ile uğraşan doktorlarca da fark edilmesi ve sorgulanmasının büyük önemi var. Yapılan araştırmalar, hastalar cinsel sorunlarını ifade edemedikleri için, doktorların da bunların farkına varmasının uzun sürdüğünü gösteriyor.

Oysa uzmanlar artık cinsel sorunları çözmek için pek çok modern tanımlama ve tedavi yaklaşımlarının uygulandığı günümüzde, geçmişte cinsellikle ilgili olan tüm sorunları tek bir kavramla ifade eden iktidarsızlık ve fîrijidite gibi kavramların çöp sepetine gittiğini söylüyorlar.

Modern yaklaşıma göre cinsel işlev bozuklukları, üç aşamada ortaya çıkan sorunlar şeklinde ele almıyor; böylece bunların tedavilerinde de önemli gelişmeler kaydedilebiliyor. Cinsel istek, cinsel uyarılma ve orgazm şeklinde tanımlanan bu aşamalar, insanda cinsel yanıt döngüsünün temel taşlarını oluşturuyor. Dolayısıyla her üç aşamada ortaya çıkan işlev bozuklukları da ayrı ayrı değerlendirilerek tedavi yöntemleri saptanıyor.
Acıbadem Hastanesi uzmanlarına göre, toplumumuzda aslında kadınlarda cinsel istek azlığı, orgazm güçlükleri ya da cinsel doyumsuzluk gibi yakınmalar vajinismus'a oranla daha sık görülüyor. Ancak vajinismusun en sık başvuru nedeni olmasının kaynağında çiftin çocuk sahibi olma arzusu yatıyor. Kadınlarda vajina girişindeki kasların psikolojik nedenlerle kasılması sonucu cinsel birleşmenin gerçekleşememesi ile karakterize olan vajinismus, evlilik yaşamını ciddi biçimde tehdit ediyor ve bu nedenle de hekime başvuruyu çabuklaştırabiliyor.

Cinsel işlev bozukluğunun nedeni

Acıbadem Hastanesi Cinsel İşlev Bozukluğu Merkezi uzmanları, cinsel işlev bozukluklarının çeşitli bedensel hastalıklar, ilaç, sigara ve alkol kullanımı ile depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıklardan kaynaklanabileceğini; ancak çoğu durumda belirgin tek bir nedenin olmadığını söylüyorlar. Geniş bir yelpaze içinde özellikle psikolojik etkenler önde geliyor.

Yetiştirilme koşulları ve eğitim, bozuk aile ilişkileri, yetersiz ya da yanlış cinsel bilgiler, travmatik cinsel deneyim, psikoseksüel roldeki güvensizlik, psikoseksüel gelişim dönemlerinde yaşanan çözümlenmemiş ruhsal çatışmalar, güncel nedenler, eşler arasındaki genel ilişki bozukluğu, gerçek dışı beklentiler, partnerde cinsel işlev bozukluğu, fiziksel hastalıklara gösterilen reaksiyon, travmatik cinsel yaşantı, gebelik ya da doğum gibi partnerin ebeveyn figürü olarak algılanmasını kolaylaştıran bir durumun oluşması; rastlantısal başarısızlık, aldatılma, başkalarının abartılı cinsel deneyimlerinin öğrenilmesi ve mitler gibi gelişim döneminde çözümlenmemiş ruhsal çatışmaları canlandıran bir olay; yaşlanma ve cinsel çekiciliğinden kuşku duyma gibi narsistik sorunlar; depresyon ve anksiyete, cinsel işlev bozukluklarına yatkınlığı artırıyor.

Organik sorunlar da ağırlıklı olarak cinsel işlev bozukluklarına neden olabiliyor. Bunlar arasında yaşlılık, hipertansiyon, diyabet, sigara ve alkol kullanımı, hormonal bozukluklar, jenital hastalıklar önde geliyor. İlişkideki genel sorunlar, partnerler arasındaki çekim kaybı, zayıf iletişim, başarısızlık korkusu, suçluluk duygusu, yakınlaşma korkusu, kendi kişiliğiyle ilgili bozuk algılar, kısıtlı ön sevişme, psikiyatrik hastalıklar, yetersiz cinsel bilgi, cinsel mitler, kendini tanımada yetersizlikler de cinsel işlev bozukluklarını sürekli kılan etkenler arasında yer alıyor.

Cinsel terapi nedir?

Cinsel sorunlarda çoğu zaman birden fazla bedensel ve psikolojik etkenin bir arada bulunduğunu söyleyen uzmanlar, cinsel sorun yaşayan kişi ya kişilerin zaman yitirmeden doktora ya da tıbbı merkezlere başvurmalarını; çok yönlü multidisipliner bir muayene, tetkik ve değerlendirmeden geçmelerini öneriyorlar. Pek çok cinsel sorun ciddi bir cinsel terapi yöntemiyle kabus olmaktan çıkıyor. Cinsel terapi programı, psikiyatri uzmanları tarafından uygulanan ortalama 6-10 seanslık bir psikoterapi yöntemi.
Seansların en az haftada bir sıklıkta sürdürülmesi gerekiyor. Terapi sırasında genellikle "davranışçı" ve "bilişsel psikoterapi" olarak adlandırılan tedavi yonteminin ilkeleri doğrultusunda bazı özel teknikleri ve egzersizleri öğretiliyor. Seksle ilgili yanlışlar ve doğrular üzerinde duruluyor. Cinsel terapi yöntemi, özellikle fiziksel nedenlerin bulunmadığı, cinsel birleşmeyi engelleyen vajinismus, erken boşalma, sertleşme bozukluğu gibi cinsel işlev bozukluklarının iyileştirilmesinde etkin oluyor. Nitekim, bu araştırmayı yapan Acıbadem Hastanesi Cinsel İşlev Bozuklukları Merkezi'ne başvuran, cinsel terapi uygulanan ve tedavisini sürdürenlerin yüzde 90'ında düzelme olduğu saptanmış.

Kaynak: Elle

False